CARLOS FUENTES KARTAL -.; KOLTUGU - PDF Free Download (2024)

Transkript

1

2 CARLOS FUENTES KARTAL -.; KOLTUGU

3 Can Yayınları 1933 La si/la del aguila, Carlos Fuentes 2002, Carlos Fuentes 201 O, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Bu eserin Türkçe yayın hakları Akcalı Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılam az. 1. basım: Aralık 2010 Bu kitabın 1. baskısı 2000 adet yapılmıştır. Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design Kapak baskı: Azra Matbaası İç baskı ve cilt: Özal Matbaası ISBN CAN SANAT YAYIN LARI YAPIM, DAGIT IM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No. 2, Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) / / Faks: (0212) yayinevi@canyayinlari.com

4 CARLOS FUENTES KARTAL 'oj KOLTUGU ROMAN İspanyolca aslından çeviren.. Zeynep Önal

5 Carlos Fuentes'in Can Yayınları'ndaki diğer kitapları: Artemio Cruz'un Ölümü, 1981 Deri Değiştirmek, 1983 Yanık Sular, 1985 Körlerin Şarkısı, 1986 Sefer, 1993 Diana / Yalnız Avlanan Tanrıça, 1996 Cam Sınır, 1998 Laura Diaz'lı Yıllar, 2001 lnez'in Sezgisi, 2003 Kendim ve Ötekiler, 2003 Koca Gringo, 2004 Aura, 2005

6 CARLOS FUENTES, 1928 yılında Mexico'da doğdu. Amerika Birleşik Devletleri'nde Columbia, Harvard, Princeton ve başka üniversitelerde ders verdi; çok sayıda deneme ve senaryo yazdı. Bir süre Meksika'nın Fransa büyükelçiliğini yaptı. Fuentes'in romanları arasında en önemlilerinden olan Terra Nostra Yenezuela'da Romulo Gallegos Ödülü'nü kazandı yılında, İspanyol dilinde yazan yazarlara verilen en büyük ödül olan Cervantes Ödülü'ne değer bulundu. Fuentes'in öteki kitapları arasında Yanık Sular, Koca Gringo, Deri Değiştirmek, Artemio Cruz'un Ölümü vardır. ZEYNEP ÖNAL, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaöğrenimini Kadıköy Anadolu Lisesi'nde tamamladı yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İspanyol Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı'ndan mezun oldu. Yüksek lisansını İspanyol edebiyatı üstüne, doktorasını Latin Amerika edebiyatı üstüne yaptı. Halen mezun olduğu bölümde öğretim görevlisi olarak çalışmakta, İspanyol ve Latin Amerika edebiyatından çeviriler yapmaktadır.

7 "Yarım Yüzyıl Kuşağı"ndan dostlara, Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi (UNAM) Hukuk Fakültesi: Daha iyi bir Meksika'ya duyulan umutla...

8 Bir hayvan olarak kartal paraya resmedildi. Frenkincirine çıkmak için ilkin izin istedi. Bu hintincirini yemeliyim, ESPERÔN / CORTAZAR

9 İçindekiler 1. Maria del Rosario Galvan'dan Nicolas Valdivia'ya Xavier Zaragoza "Seneca"dan Maria del Rosario Galvan'a Maria del Rosario Galvan'dan Nicolas Valdivia'ya Andino Almazan'dan Başkan Lorenzo Teran'a Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan'a Berna! Herrera'dan Başkan Lorenzo Teran'a Maria del Rosario Galvan'dan Nicolas Valdivia'ya Xavier Zaragoza "Seneca"dan Başkan Lorenzo Teran'a Maria del Rosario Galvan'dan Berna! Herrera'ya "La Pepa" Almazan'dan Tacito de la Canal'a Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan'a Berna! Herrera'dan Maria del Rosario Galvan'a Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan'a Dulce de la Garza'dan Maria del Rosario Galvan'a Eski Başkan Cesar Leôn'dan Başkan Lorenzo Teran'a Nicolas Valdivia' dan Maria del Rosario Galvan' a General Cicero Arruza'dan General Mondragôn von Bertrab'a " Bernal Herrera'dan Maria del Rosario Galvan'a

10 19. Nicolas Valdivia' dan Maria del Rosario Galvan' a Xavier Zaragoza "Seneca"dan Başkan Lorenzo Teran' a Eski Başkan Cesar Le6n'dan Tacito de la Canal'a Andino Almazan'dan "La Pepa" Almazan'a General Cicero Arruza'dan General Mondrag6n von Bertrab'a Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan'a Andino Almazan'dan Başkan Lorenzo Teran'a "La Pepa" Almazan'dan Tacito de la Canal'a General Cicero Arruza'dan General Mondrag6n von Bertrab'a Dulce de la Garza'dan Tomas Moctezuma Moro'ya Tacito de la Canal' dan Başkan Lorenzo Teran'a Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan'a Maria del Rosario Galvan'dan Nicolas Valdivia'ya Maria del Rosario Galvan'dan Bernal Herrera'ya Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan'a Maria del Rosario Galvan'dan Nicolas Valdivia'ya Nicolas Valdivia'dan Jesus Ricardo Mag6n'a Maria del Rosario Galvan'dan Başkan Lorenzo Teran' a Bernal Herrera'dan Başkan Lorenzo Teran'a Tacito de la Canal'dan Maria del Rosario Galvan'a Maria del Rosario Galvan'dan Tacito de la Canal'a Eski Başkan Cesar Le6n'dan Kongre Başkanı Onesimo Cana bal' a l 41. Tacito de la Canal' dan Maria del Rosario Galvan'a Bernal Herrera'dan Maria del Rosario Galvan'a Delege Onesimo Canabal'dan Delege Paulina Tardegarda'ya

11 44. Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan'a General Cicero Arruza'dan General Mondrag6n von Bertrab'a Nicolas Valdivia'dan Jesus Ricardo Mag6n'a Xavier Zaragoza "Seneca"dan Başkan Lorenzo Teran'a Delege Paulina Tardegarda'dan Delege Onesimo Cana bal' a Maria del Rosario Galvan'dan Bernal Herrera'ya Xavier Zaragoza "Seneca"dan Maria del Rosario Galvan'a Nicolas Valdivia'dan Jesus Ricardo Mag6n'a Nicolas Valdivia'dan Tacito de la Canal'a Tacito de la Canal' dan Andino Almazan'a Kapı Önündeki İhtiyar'dan Delege Paulina Tardegarda'ya "La Pepa" Almazan'dan Tacito de la Canal'a Dulce de la Garza'dan Kapı Önündeki İhtiyar' a Tacito de la Canal' dan "La Pepa" Almaz an' a Nicolas Valdivia'dan Eski Başkan Cesar Le6n'a General Mondrag6n von Bertrab'dan Nicolas Valdivia'ya On esim o Cana bal' dan Nicolas Valdivia'ya Jesus Ricardo Mag6n'dan Nicolas Valdivia'ya Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan'a Maria del Rosario Galvan'dan Nicolas Valdivia'ya Maria del Rosario Galvan'dan Bernal Herrera'ya Paulina Tardegarda'dan Nicolas Valdivia'ya General Mondrag6n von Bertrab'dan Nicolas Valdivia'ya On esim o Cana bal' dan Nicolas Valdivia'ya Berna! Herrera'dan Maria del Rosario Galvan'a

12 69. Maria del Rosario Galvan'dan Berna! Herrera'ya (Lorenzo Her.rem Galvan) O

13 l Maria del Rosario Galvan' dan Nicolas Valdivia'ya Hakkımda kötü düşüneceksin, Kaprisli bir kadın olduğumu söyleyeceksin. Haksız da değilsin. Ama geceden sabaha bu denli köklü değişimler olacağını kim kestirebilirdi? Daha dün seni tanıdığımda söylemiştim; politikayla uğraşıyorsan, ortada yazılı belge bırakmayacaksın. Bugün seninle görüşmek zorundayım. Böylece durumun ne denli acil olduğunu anlarsın... Bana karşı ilginin -İçişleri Bakanı'nın bekleme odasında göz göze geldiğimizde gösterdiğin ilginin- politik olmadığını söyleyeceksin. Aşkla, fiziksel çekimle, hatta en sade haliyle katıksız ve yalın bir yakınlık duygusuyla ilgili diyeceksin. Bir an önce bilmende yarar var, sevgili Nicolas, benim için her şey politikadır, seks bile. Bu profesyonel açgözlülük seni şaşırtabilir. Ama çözümü olan bir durum değil. Kırk beş yaşındayım ve yirmi iki yaşımdan beri hayatımı tek bir amaca yönelik olarak tasarladım: politikacı olmak, politika yapmak, politika yemek, politika hayal etmek, politikayla haz almak, politikayla acı çekmek. Politika doğamda var. Politika konusunda yetenekliyim. Sanma ki bu yüzden kadınsı zevklerimden, cinsel hazlardan, senin gibi genç ve güzel bir erkekle yatma arzumdan vazgeçiyorum. Bana göre politika tümüyle, kişisel hırsların herkesin 17

14 gözü önünde yaşanması anlamını taşıyor. Özellikle de aşkla ilgili hırsların. Ama hırsların söz konusu olduğunda canının istediği gibi davranırsın, oysa politika bir disiplindir. Kargaşa içinde, tehlikelerle dolu, güvenilmez ama bir yandan da kaçınılmaz olarak gerekli bir dünyanın bize bağışladığı özgürlüğü, küçücük bir iktidar elde etmek uğruna güç peşinde koşarak kullanmaya bayılırız. Aşkta da böyle olduğunu mu sanıyorsun? Yanılıyorsun. Aşk, adına düş gücü denen sınırsız bir güce sahiptir. Ulı.ia kalesinde hapis olsan da, arzu etme özgürlüğüne sahipsin, erotik düş gücünün efendisisin. Oysa politika söz konusu olduğunda, güç sahibi olmadan arzu etmek ve düş kurmak ne kadar işine yarar ki? Bir kez daha söyleyeyim, güç benim doğamda var. Güce eğilimliyim. Seni ilk olarak bu konuda uyarmak isterim. Otuz dördünde genç bir erkeksin. Fiziksel güzelliğin beni anında cezbetti. Yok yere kibirlenme, diye söyleyeyim, İçişleri Bakanı dostum Bernal Herrera'nın bekleme salonunda çekici ve yakışıklı erkekler sıra beklemiyor. Güzel kadınlar da kıtlıklarıyla dikkati çekiyor. Bakan dostum çileciliği konusundaki şöhreti üstüne bahse girer. Kelebekler onun ağaçlığını pek ziyaret etmez. Daha çok hain akrepler halılarının altına yuvalanır, açgözlü arılar peteğine üşüşür. Bernal Herrera'nınki haklı bir şöhret mi, yoksa değil mi? Çok geçmeden anlarsın. Hal böyleyken, Ocak başlarında dondurucu bir akşamüstü, Bakan'ın eski Cobian Sarayı'ndaki bekleme odasında, hala arzu uyandıran ellisine yakın bir kadınla -bakışların her şeyi açıklıyorotuzlarını yeni devirmiş, arzu uyandıran yakışıklı, genç bir adam bakışıyorlar. Kıvılcım çakıyor, sevgili Nicolas, hormonlar harekete geçiyor, kanları kaynıyor. Ve zevk erteleniyor. Erteleniyor, genç sevgilim. Kabul ediyorum. Uzun boylu olman hoşuma gidi- 18

15 yor. Gördüğün gibi ben de uzun boyluyum, aşağıya veya yukarıya bakmaktan da hiç hoşlanmam, erkeklerimin doğrudan gözlerinin içine bakmayı severim. Senin gözlerin benimkilerle aynı seviyede ve öylesine açık renk ki -yeşil, gri, mutasyona uğramış gözler- benimkilerse kapkara, hareketsiz, yine de tenim seninkinden daha beyaz. Meksika gibi melez, ırkçı, derisinin rengiyle kafayı bozmuş ama bunu asla kabul etmeyen bir ülkede tenimin beyazlığının bana bir faydası dokunduğunu sanma sakın. Tam tersi, kıskanç cücelerle dolu sarayındaki alçak kralı andıran bu ulusal kusur, bu kin, bana çekici geliyor. Öte yandan fiziksel görünüşürp. bana tarifsiz bir üstünlük sağlıyor, fatihimizin ırkına üstü kapalı saygılarımızı sunuyoruz. Sense aşkım, gerçek melez güzelliğinin üstünlüğüne sahipsin. İnce yüz hatlarına, düzgün bir profile, ince dudaklara ve cansız saçlara sahip Meksikalıya çok yakışan altın rengi, tarçın rengi ten var sende. Işığın başında nasıl oynaştığını izledim, erkeksi bir güzelliğe can veren bir baş, ne yazıktır ki, çoğu zaman koca bir akıl yoksunluğunu gizler. Oysa dışından güzel olduğun kadar içinden de akıllı olduğunu anlamam için seninle birkaç dakika konuşmam yetti. Üstüne üstlük çenen de çatallı. Sana karşı dürüst olacağım: hem çok deneyimsizsin hem de çok saf. Yurdum insanının dediği gibi biraz budalasın yani. Kendine bir bak. Bütün tılsımlı sözcükleri biliyorsun. Demokrasi, yurtseverlik, sağcı yönetim, güçler ayrılığı, sivil toplum, ahlaki yenilenme. İşin tehlikeli tarafı, bunlara inanıyor olman. Kötü tarafı da ikna olmuş olman. Narin, tapılası Nicolas Valdivia'm benim. Ormana daldın, aslanları öldürmek istiyorsun ama daha tüfeğini doldurmamışsın. Seninle konuştuktan sonra Bakan Herrera da aynı şeyi söyledi: "Bu çocuk çok akıllı ama yüksek sesle düşünüyor. 19

16 Ağzından çıkacak sözü önden prova etmesi gerektiğini anlamamış henüz. İyi yazıyormuş. Gazetelerdeki sütunlarını okudum. Gazeteciyle çalışan kesim arasında ancak sağırlar diyaloğu olabileceğini henüz bilmiyor. İçişleri Bakanı olarak yorumcuyu okumadığımdan, sözcükleriyle pohpohlanmadığımdan, önemsenmediğimden veya yazdıklarına alınmadığımdan değil ama Meksikalı politikacı için yazılı kayıt bırakmamak; hele de biriyle ilgili düşünceler konusunda yorumda bulunmamak altın kuraldır." Ay bir güleyim! Bugünse birbirimize yazmaktan başka çaremiz yok. Geri kalan bütün iletişim yolları kesildi. Kuşkusuz baş başa görüşebiliriz. Ama buluşmak üzere randevulaşırken ve buluşma yerine giderken hatırı sayılır bir zamanı kaybetmek gerek, üstelik hala işleyen tek şeyin, en beklemediğin yerde gizlenmiş bir mikrofon olup olmadığını da bilmeden. Hangi koşulda olursa olsun, ilki arzu edilmeyen bir yakınlığa neden oluyor. İkincisi de, trafikte en korkulan kazalara. Trafikteki basit bir kaza olmaktan daha hazin bir tanım da yapılamaz yaşam için herhalde. Sevgili Nicolas, dünyaya meydan okuyorum. Mektup yazacağım. Meksika politikasının en büyük tehlikesiyle karşı karşıya kalacağım; yazılı kanıt bırakacağım. Aklımı kaçırmış olabilir miyim? Hayır. Yalnızca açıklama yapmak konusundaki gücüme öyle güveniyorum ki, bunu, taklit konusundaki gücümle bağdaştırıyorum. Bu ülkeyi yöneten politik sınıf, Maria del Rosario Galvan'ın yazılı olarak haberleştiğini öğrendiğinde, beni taklit edecek. Kimse benden aşağı kalmak istemeyecek. Bak hele, ne erkek fatmaymış şu Maria del Rosario! Benim ondan neyim eksik? Gülüyorum, genç ve güzel sevgilim. Verdiğim örneğin nasıl da çoğalarak arttığını göreceksin, çünkü cesare- 20

17 tim, bu durumu bir genel kural, bir ilke olarak yerleştirecek. Ne harika, değil mi? Daha dün sana Bucareli'de şöyle demiştim: "Asla yazma, Nicolas. Bir politikacı boşboğazlıklarının izini bırakmamalıdır, çünkü güven kaybettirir; yeteneklerini de göstermemelidir, kıskançlığı besler." Oysa bugün, bu sabahki felaketten sonra, görüyorsun ya, kendimi yalanlamak zorunda kaldım, hayatım boyunca yürüttüğüm felsefeye ihanet edip senden yazmanı istedim. "Yaz bana, Nicolas... Bahisçi bir kadınla karşı karşıyasın. Aziz Markos Yortusu'nda Aguascalientes'te bir şekilde doğmuşum ben. Ağzımdan çıkan ilk sersemce heceler, at kişnemelerine, horoz nağmelerine, dövüş meydanındaki çakı darbelerine, karılan oyun kağıdı destelerine, Meksika gitarlarının seslerine, halk şarkıcılarının kafa seslerine, mariachilerin borazanlarına ve "Kapatın kapıları!" çığlıklarına karışmış." Bahisler kapandı. Les jeux sont faits. 1 Görüyorsun ya, daha dün gizliliğimi sessizliğe oynamıştım. Gizli gizli kaleme alınan bir yazının, gün gelip halkın gözü önünde bir şekilde aleyhimize döneceği hep aklımdaydı. Akla gelebilecek en bayağı sözcüklerle bütün entrikalarını ve rezilliklerini banda alıp bir Quaker' a bırakan Başkan Richard Nixon'ın psikotik cazibesini anımsıyordum. Açık konuşayım; politikacı ikiyüzlü olmalıdır. Yükselmek için her yol hoş görülebilir. Ama yalancı olmak yetmez, düzenbaz da olmak gerekir. Hem isyankar hem korku içindeki kedinin kuyruğuna bağlanan Coca-Cola tenekeleri gibi, politikacı da yükselirken eteğinde türlü yüzkarasıyla yükselir. Büyük politikacı, kötülükten, kinl. (Fr.) Bahisler kapandı. (Ç.N.) 21

18 den arınarak kötü zamanları ardında bırakarak tepeye çıkandır. Nixon gibi bir püriten, hem kendisi, hem başkaları için en tehlikeli politikacı tipi. Bütün dünyanın onu hoş görmesi gerektiğini düşünüyor çünkü en aşağıdan geliyor. Kederli alçakgönüllülüğü, küstah kibrini besliyor. Nixon' a kaybettiren de buydu; köklerinin çamurunda yıkanmaya döndüğünün farkına varmadan çamuru, pisliği özlemesi, kötülükten temizlenmek için hiçliğin çirkefine dönmeye duyduğu dayanılmaz dürtüydü ve ne pahasına? Çirkeften çıkıp, kabul ediyorum, yeniden yükselme hırsını tatmin etme uğruna. La nostalgie de la boue, 1 der Fransızlar (ve parantez içinde söyleyeyim, beni büyüleyen yönlerinden biri de bu oldu, Fransızca bilmen, Paris Ecole Nationale d'administration'da okumuş olman, bilgisi geniş, okumuş politikacılar arasında gizli, seçkinci bir iletişim yolu olan Fransızcaya eski saygınlığını kazandırarak, Lingua Franca'ya2 dönmek uğruna İngilizceyi terk edenlerle aynı çizgide olman). Amerika Birleşik Devletleri'nde Nixon, Meksika'da Diaz Ordaz, İtalya'da Berlusconi, Almanya'da Hitler, Rusya' da Stalin, gerçi bu son ikisi kötülüğü kudrete, ötekiler de eski sefil haline dönüştürüyorlar... Bu olayları incele, sevgili Nicolas. Erdemli bir yol tutmak istiyorsan, aşırı uçları öğren aşkım. Pekala, kimileyin dünyaya kızmış küçük bir çocuğun, kimileyin de vicdansız bir sokak suçlusunun ağzına yaraşır türden ahlaksız sözcüklerle kirlenmiş entrikalarını ve rezilliklerini banda alan Başkan Richard Nixon'ın psikotik cazibesini anımsıyorum. Ya en berbat kahramanlık- 1. (Fr.) Çamur özlemi. (Ç.N.) 2. Uluslararası ticari dil. (Ç.N.) 22

19 larını filme çekip, sonra da işledikleri cezasız kalan cinayetlerin dehşetinden emin olarak zevklenen tropikal patron bozuntularımıza ne demeli? Efendileri patronlarının askeri güçlerince vurulan bir avuç silahsız köylünün kanlar içinde yere serildiklerini gördüklerinde, neredeyse erotik bir titreme nöbeti geçiriyorlardır herhalde. Meksika kanlı nehirlere bulanmıştır, her yerinde ceset çukurları kazılıdır, toprağına gömülmemiş ölüler saçılmıştır. Madem politika sahnesine adım atıyorsun güzel erkeğim, arzuladığım sevgilim benim, adaletsizliğin harap görüntüsünü asla gözden kaçırma, Latin Amerika topraklarının kutsal kitabıdır adaletsizlik. Gizlilik hiç kuşkusuz insanın elini kolunu bağlıyor; ama bir patronun veya Başkan'ın övündüğü dokunulmazlık halini ortak utanca dönüştürmek için, gizledikleri pislikleri ortaya dökmek yeterli, kudret sahibinin utanmazlığı bile ortak utancı bastıramaz. Yeni yılı karşılamaya hazırlandığımız gün karşımıza çıkan böylesi köklü bir dönüşü hiç beklemiyordum doğrusu. İletişim sistemleri işlemezse, ne telefon, ne faks çalışırsa, e-posta atamazsak, eskinin alçakgönüllü telgraf sistemi bile devre dışı kalırsa, Allah kahretsin, posta güvercini bile kullanamıyorsak (sanki hepsi büyüyle zehirlendi) ve tek çözüm, rengarenk pançolarıyla yelleye yelleye, dumanla işaret gönderen Tarahumara yerlilerinin yaptığını yapmaksa ve bu başımıza gelenler, o zamanlar beklendiği gibi yeni bir binyıla girildiği için değil de, (1900'lerin egemenliğindeki takvimden 2000'li yıllarınkine geçerken olduğu gibi) şu içinde bulunduğumuz yılın, garip ve sözde bakışımlı rakamı yüzünden oluyorsa, itiraf ediyorum, yaşamım, güçlerimin ötesinde bir değişime uğruyor demektir, bir tür uyuşukluğa gömülüyorum ama her zaman yaptığım gibi gücümü topluyor ve kendime şöyle diyorum: 23

20 "Maria del Rosario, Başkan Lorenzo Teran'ın saray kökenli danışmanı, "Seneca" takma adlı dostun Xavier Zaragoza'ya kulak ver. Ne demişti? Bu satılmış dünyanın bütün süslerinden, gösterişlerinden uzakta, destenin ası, yen içine saklanan kart, pekala herkesin yeterince deneyimi yok ve etkisiz diye adam yerine koymadığı, horladığı kişi olabilir; milleti onuruyla sefaletten kurtaran soylu kişi olabilir. Belki de sistemi kurtaracak kirlenmemiş, lekesiz kişi olabilir." O adam sen misin, Nicolas Valdivia? Bunu düşünmekle yanılıyor muyum acaba? Ünlü sezgilerim bu denli mi zayıfladı? Gündelik politika, beynimin yarısı -öteki yarısı da ahlak- işlemeyecek kadar mı dilsiz bıraktı beni? Yoksa politikaya mucizevi şekilde taze kan veren sen misin, güzel sevgilim? Her neyse, sır saklama kuralı uygulanamaz hale gelirse, ikiyüzlülük, rüşvet ve yalancılıkla ilgili kurallar da sır saklama kuralıyla birlikte buhar olup uçar belki. Böylece ben de kaderime razı olurum ve hiçbir önlem almadan boşboğazlığa teslim olurum. Nicolas Valdivia, sana yazdığım bu mektup, bunun kanıtıdır. Artık başka türlü iletişim kurmak olanaklı değil, sözlü iletişimi saymazsak tabii, yüz yüze görüşme fazlasıyla riskli, dolaylı yoldan yapılacak bir görüşme daha az riskli ve sonuçta elimizde kalan tek çözüm. Sormamız gereken soru şu, arzularımı uyandıran aşkım: bu iki yoldan -yazılı veya sözel olandan- hangisi, ikimizin de farklı tempolarda arzuladığı kaçınılmaz sonu hızlandıracak? Yatağıma giden yol engellerle dolu, sevgili Nicolas. Ona ulaşana kadar bin kapıyı açman gerekecek. Bir doğu masalında anlatıldığı gibi, anımsıyor musun o masalı? Kendini bana her gün kanıtlaman gerekecek. Kazanacağın ödül sana bağlı. Biliyorum, doyuma ulaşman için bedensel aşkım yeterli. İtiraf edeyim, ben de senin 24

21 bedenini arzuluyorum ama başarılı olmanı daha çok arzuluyorum. Seks bir çırpıda yaşanabilir ama aceleye gelmiş olur ve hem can sıkar, hem de doyuma ulaşılmaz. Oysa politik kader uzun bir orgazmdır, sevgilim. Kalıcı olması için, başarıya dolaylı yollardan ve ağır ağır ulaşmak gerekir. Uzun bir orgazm, sevgilim. Kapıların birer birer açıldığını göreceksin, yavrum. Geçeceğin son eşik, yatak odamınki olacak. Son kilit, bedeniminki olacak. Nicolas Valdivia; sen Meksika başkanı olduğunda, senin olacağım. Ve inan bana, seni Meksika başkanı yapacağım. Parmaklarımla yaptığım bu haç işareti üstüne sana yemin ederim. Azizeler azizesi Guadalupe Meryemi adına, sana azize sözü veririm, aşkım. 25

22 2 Xavier Zaragoza "Seneca" dan Maria del Rosario Galvan' a Beni adam yerine koysunlar diye uğraştığım yok. "Saray kökenli bir danışman" iyi niyetle -ki yetmiyor- ve doğru bilgiyle -ki o da bize verilmiyor- danışmanlık görevini yerine getiriyor. Bu sıkıntının üstesinden gelmeyi başarırsam, bu kez Başkan beni ne yazık ki adam yerine koyduğundan olacak. Bildiğin gibi sevgili dostum, alışkanlığım olduğu üzere, ilkelere başvurdum, Başkan bana bunun için kulak veriyor ne de olsa. Ben Başkan'ın vicdanının Pepito Grillo'suyum. Etik ilkeler koleksiyonumu dolaptan çıkarıyorum. Gizli umudum, Maria del Rosario, reelpolitik pragmacılıktan yana olsa bile vicdanımın rahat etmesi. Bildiğin gibi reelpolitik, yediğini çıkardığın delik -ister havyar ye, ister hintinciri, istersen de portakallı ördek veya işkembe- hepsi arka taraftan çıkıyor. İlkelerse götsüz kelle. İlkeler tuvalete gitmiyor. Reelpolitik dünyanın tuvaletlerini tıkıyor ve şu anda olduğu gibi gücün dünyasında tabiat anaya haraç vermekten başka çaren de kalmıyor. Ama bugün, bir kereliğine ilkeler galip geldi. Başkan, belki de 2020'nin Yeni Yıl hediyesi olarak acılı bir halka güzel haberler vermenin ve manevi tatmin sunmanın ötesinde, Kongre'ye sunacağı Bildiri'de Kuzey Ame- 26

23 rikalı işgal kuvvetlerinin Kolombiya' dan çekilmesini istemeye karar verdi. İkramiye olarak da, Washington, OPEC tarafından belirlenen fiyatı ödemedikçe, Meksika petrolünün Amerika Birleşik Devletleri'ne ihraç edilmesini yasaklamayı kararlaştırdı. Bu da yetmezmiş gibi, bu kararları Birleşmiş Milletler Örgütü' nün Güvenlik Konseyi'nde ilan ettik. Gördüğün gibi yanıt gecikmedi. 2 Ocak sabahına, kendi petrolümüzle, kendi gazımızla, ilkelerimizle ama dünyadan kopuk olarak uyandık. Amerika Birleşik Devletleri, sağ olsun lütfedip iletişimimizi sağladığı uyduda bir arıza olduğunu ileri sürerek, bizi fakssız, e-postasız, ağ bağlantısız ve hatta telefonsuz bıraktı. İşimiz sözlü iletişime veya mektuba kaldı -ağzıma atıp yutmak arzusuyla sana yazdığım bu mektubun da kanıtladığı gibi-, Sayın Başkan ne diye Şeytan'ın aklına uyup da beni adam yerine koydu ve de ilkeleri kancık gerçeğin üstünde tuttu acaba? Şimdi kafamı duvarlara vurup soruyorum kendime: "Seneca, kim sana ilke adamı ol dedi?" "Seneca, biraz daha pragmacı olsan ne olur sanki?" "Seneca, neden başkanlık kabinesindeki çoğunluğa zıt gidiyorsun?" İşte buradayım, sevgili Maria del Rosario, koca kafalı Seneca'n, kafasını Cumhuriyet'in duvarına -Meksika' nın ebedi ağlama duvarına- vuruyor. Allah'tan duvar taştan değil, sevgili dostum. Tımarhanelerdeki gibi yumuşatılmış, gerçi dostun Xavier Zaragoza'nın, hem seçkin hem berbat nedenlerle pek yerinde olarak "Seneca" adını taktıkları dostunun olması gereken yer de orası ya. C6rdobalı stoacı filozof (bilmiyorsan öğren, biliyorsan ama beni hala seviyorsan da sabırla katlan), Neron'un sarayında intihar ederek hayatına son verdi. İlkeleri, imparatorluğun uygulamalarıyla bağdaşmıyordu. Oysa "Seneca", doğduğu Endülüs top- 27

24 raklarında bugüne değin "bilge" ve "filozof" anlamına gelmiştir. Meksika başkanlık sarayında benim kaderim ne olur dersin, sevgili Maria del Rosario? Büyülü bir yaşam mı, bozulan büyüyle gelen bir ölüm mü? Gördüğün gibi, 2020 yılının Tanrısı'nın yeni yılını karşıladığımız şu günlerde, bu ülkede cesaretimizi yitirmek için nedenlerimiz var - iletişim yolları kesilmiş, dünyayla bağlarımız kopmuş, orada burada ayaklanmalar, sosyal ve coğrafi kırılma alarmları... bir de iyi kalpli bir Başkan, iyi niyetli, zayıf.. ve edilgen. Hiçbir şey için suçlama beni, Maria del Rosario. Tavsiyelerimin içten olduğunu biliyorsun, hatta kimi zaman gaddarlığa vardığını. Kimse Başkan'la benim kadar açık sözlü konuşmuyor, beni tanırsın. Başkan Lorenzo Tenin' ın kulağının dibinde, kendi çıkarını düşünmeyen hiç olmazsa bir kişinin sesine bu ülkenin ihtiyacı olduğuna hararetle inanıyorum. Anlaşmamız böyle, sevgili dostum, seninle anlaşmamız böyle. Şunu söylemeye hazırım: "Sayın Başkan, biliyorsunuz ben dostunuzum ve kendi çıkarımı zerrece düşünmüyorum." Gerçi bu tamamen doğru da değil. Benim çıkarım, Başkan'ın yaklaşık üç yıllık yönetimi boyunca edindiği iradesiz ve kayıtsız başkan şöhretinden silkinip kurtulmasında. Sorunların kendi kendine çözüldüğüne, müdahaleci bir hükümetin, çözdüğünden daha fazla sorun yarattığına ve ilk harekete geçmesi gerekenin sivil toplum olduğuna yalan dolanla inandırdılar başkanı, o da inandı. Başkan' a göre hükümet, son çare. Şimdi ona hak vermemek elde değil. Meyvelerin çürüyüp kendiliğinden ağaçtan düşmesini beklemek yerine, Yeni Yıl'ı egemenlik ilkelerine başvurarak, kimsenin de aracılığını istemeden karşılasın diye, kim bilir hangi böcek kanına 28

25 girdi? Kolombiya'dan bize ne? Bırak, her zamanki gibi, Venezuela ve Arap ülkeleri yapsın petrol pazarının pis işlerini. Biz ne diye kokuşmuş şeyhler çetesiyle işbirliği yapıyoruz ki? Taraf tutmak gerekmeden, başkalarının anlaşmazlıklarından faydalanmayı bildik her zaman. Ama tavsiyeler vererek ortalıkta dolaşırken silahın nereden ateşleneceğini kimse bilemez ve itiraf etmeliyim, bu kez benim kıçımdan çıktı ateş. "Düşünceler sizi sepetlemeden, siz onları sepetleyin efendim. Uzun vade için düşünceleriniz yoksa, başkalarının düşünceleriyle sürüklenir gidersiniz." "Sizin düşünceleriniz gibi mi?" diye sormuştu bana masum bir yüz ifadesiyle Bay Lorenzo. "Hayır," diye karşılık verme yürekliliğini gösterebildim. "Hayır. Dalkavuğunuz Tacito de la Canal'ınkiler gibi." Şimdi anlıyorum, onuruna dokunmuş, o da İcra Kurulu Başkanı, değerli Tacito de la Canal'ının tavsiyelerinin tam tersini uygulamaya başladı. Bu Tacito de la Canal basit bir uşak değil, aynı zamanda kul köle olmayı da icat eden adam. Günün birinde sevgili dostum, Devlet Başkanımız gibi akıllı, saygıdeğer, iyi bir adamın nasıl olup da Kartal Koltuğu'nun yanına Tacito de la Canal gibi yaltakçı bir köleyi oturttuğunu açıklarsın bana. Ellerini nasıl ovuşturduğunu, başını nasıl eğip, ovuşturduğu ellerini alçakgönüllü bir hareketle dudaklarına götürdüğünü izlemek, kötü huylu bir adam olduğunu ve ikiyüzlülüğünün de ancak, açık yürekli biri olmadığı için gizleyemediği açgözlülüğüyle kıyaslanabileceğini açık seçik görmek için yeter de artar. Başka da bir şey görmene gerek yok sevgili dostum, ne karşıtlam ama; benim iyi tavsiyelerim berbat sonuçlar doğuruyor, Tacito'nun berbat tavsiyeleriyse bizi felaket- 29

26 ten koruyabilirdi. Ve nasılsa bu kez de kimse dinlemez düşüncesiyle, iyi tavsiyeler vermeye alışık biri olarak ayakta uyudum, Maria del Rosario. Biliyorum, sözlerim Devlet Başkanı'nın manevi egosunu okşuyor ve bu da, sırf beni dinlediği ve bu yüzden kendini pek "ahlaklı" hissettiği için, kendince ilkelere gereken katkıyı sağladığını ve artık Tacito de la Canal'ın, benimkilere taban tabana zıt tavsiyelerine vicdan rahatlığıyla uyarak hareket edebileceğini düşünmesi için yeterli oluyor. Umutsuzluğa kapılmayayım, harpımı fırlatıp atmak istemeyeyim1 de ne yapayım? Seni durduran ne?, diye soracaksın. Boş bir felsefi umut. Eğer tüm kusurlarımla orada bulunmazsam, daha kötü, çok daha kötü biri benim yerimi alacak. Ben başkanlık sarayının Şimon Peres'iyim. Aldığım yenilgiler ne kadar ağır olursa olsun, en azından yatağımda rahat uyuyabiliyorum; dürüstlükle tavsiye ettim, diyebiliyorum. Söylediklerimi dikkate almazlarsa, benim suçum değil. Kudret sahibinin ilgisini çekmek isteyen fazla sayıda ses var. Ama doğruluğumun tortusu, bir damlası, Başkan Teran'ın ruhunda yer eder herhalde. Ne var ki bu gibi durumlarda, sevgili dostum, Başkan keşke beni dinlemeseydi de, düşmanlarımı dinleseydi diyorum Saul'ü yatıştırmak için harp çalan Davud'a gönderme yapılıyor. (Ç.N.) 30

27 3 Maria del Rosario Galvan'dan Nicolas Valdivia'ya Israrlısın, sevgili, yakışıklı Nicolas. Görüyorum ki mektubum seni ikna etmemiş. İkna gücümün eksikliği, senin anlayış eksikliğinden daha çok acıtıyor içimi. Seni suçlamıyorum. Aklım yerinde değil herhalde, gerçekten kafam almıyor, derdimi anlatamadım sanırım. Lafı eveleyip gevelemeden nedenlerimi anlatıyorum ve senin gibi zeki bir genç adam beni anlamıyor. Yine söylüyorum, suç bende olmalı. Bununla birlikte, tutkuna karşı ilgisiz olmadığımı ve bu tutkunun beni sözümden dönmeye zorladığını itiraf ediyorum. Ateşli cümlelerinle cinsel kalemin -böyle de tanımlayabiliriz- duvarlarını yıktığını sanma. Hayır, çekme köprü inmedi, kapı zincirlerinin asma kilidi üstünde. Ama bir pencere var, güzel ve genç Nicolas, o pencere her gece saat on birde aydınlanıyor. Arzuladığın kadın, o pencerenin ardında ağır ağır soyunuyor, sanki kendisini izleyen, aynasının soğuk sırrı değil de, kösnül ve arzulu bir tanık. Kimse kadını görmüyor, yine de öyle kösnül bir ağırlık içinde soyunuyor ki, düş gücü tanıklarla doluyor. Nefis bir dişi bu, Nicolas. Ve ayna önünde saray ya da sahne sanatçıları gibi (kabul ediyorum, biraz saçma bir çağrışım oldu) ağır ağır soyunmak ona haz veriyor. Onu yansıtan aynanın gözlerinden daha arzulu gözlerin istekle ona baktığını 31

28 düşlüyor -sözünü ettiğim, bakışlarından geçen ateşli arzu, kötü çocuk, yaramaz oğlan, arzularımın istek uyandıran nesnesi- istek uyandırman, ertelenebilir bir arzu nesnesi olmandan kaynaklanıyor. Evet, hala bilmiyorsan söyleyeyim, arzu tüketilir, ardından güç gelir; arzu tükenince, peşi sıra gelen güce mahkum oluruz ama daha kötüsü, ilgisizliğe mahkum olmaktır. Neredeyse ellisindeki bir kadın, kendini otuzunu yeni aşmış bir gencin yakıcı ama aynı zamanda geçici ve uçarı gençlik aşkından koruyor, diyeceksin kabul et, haksız da sayılmam. İstediğin gibi düşün. Ama benden nefret etme. Nefretini arka plana itip umudunu canlı tutmaya hazırım benim daha neredeyse sakalı çıkmamış küçük sevgilim. Bu gece saat on birde soyunacağım. Yatak odamın perdelerini ardına kadar açacağım. Işıklar yanıyor olacak - emin ol, ışıklar bilgedir, hem tedbirlidir, hem üstü kapalı anlatır. Randevuya gel. Şu an için sana daha fazlasını veremem. 32

29 4 Andino Almazan' dan Başkan Lorenzo Teran' a Sayın Başkan, iletişimle ilgili son kısıtlamalardan etkilenen biri varsa, o da güvenilir hizmetkarınız olan şahsımdır. Bildiğiniz üzere, tavsiyelerimi yazılı sunmak gibi kökleşmiş bir alışkanlığım vardır. Düşünceler, derler tavsiyelerime Kabinenizin kimi üyeleri, benim de meslektaşlarım, ekonomi bilimi katıksız düşüncenin konusuymuş gibi. Aynı Kabine'nin içindeki düşmanlarım da dogma derler, sadık hizmetkarınız, Maliye Bakanı Andino Almazan'ın Katolik Kilisesi kadar güvenilir olduğunun kanıtı olarak Sayın Başkanım. Bu güvenilirliği de bir türlü çekemezler. Oysa yasa dogma mıdır? Newton'ın kafasına düşen ve yerçekimi yasasını ortaya çıkaran elma, dogmayla mı ilgilidir? Boşluktaki ışığın hızının karesi çarpı kütle eşittir enerji diyen Einstein'ınki katıksız düşünce miydi? Benimki de aynı durum, fiyatların, kullanılan kaynakların hacmini belirlemesi veya gelirin para akışına bağlı olması ya da bir işçinin verimliliğinin iş piyasasında gördüğü talebin sınırını belirlemesi, benim düşüncem değil, Sayın Başkan. Ama düşmanlarımın -meslektaşlarım, demek istemiştim- hakkımda, hep aynı "temcit pilavı" dediklerini biliyorsunuzdur, bununla birlikte, Sayın Başkan, bizi cezalandıran bir durum söz konusu olduğu- 33

30 na ve hiç kuşkusuz son derece bilgece bir tutumla bu durumu halk tipi önlemlerle (ki, uyarmak isterim, sizi eleştirenler bu önlemlere deli saçması diyeceklerdir, benim gibi dostlarınızsa, taktik gereği verilen ödünler) çözümlemeye karar verdiğinize göre, ülkenin ekonomik esenliği için kendi inancımı bugün her zamankinden daha kuvvetle vurgulamak istiyorum. Öncelikle, enflasyonu önleyin. Acil ulusal durum olduğu bahanesiyle para çekme makinelerinin çalışmasını engelleyin. İkinci olarak, ortaya çıkan acil duruma çare olması bakımından, verilen hizmetlerden özveride bulunmadan vergileri yükseltin. Üçüncü olarak, aynı acil durum nedeniyle, maaşları düşük tutun; yurtseverliğin reçetesi, daha çok iş, daha düşük maaştır; tabii bu şekilde sunmanız gerekiyor. Son olarak da, fiyatları sabit tutun. Acil durum diye fiyatları artırmaya cesaret edeni hoş görmeyin ve sert bir şekilde cezalandırın. Bir keresinde bana, ekonominin tarihin akışını hiçbir zaman durdurmadığını söylemiştiniz ve belki de haklıydınız. Ama ekonominin tarih yazdığı da (tarih değil ama) besbelli. Halkın desteğini sağlayacak (ne kadar süreyle?) ama uluslararası uzlaşmazlık ve sürtüşme yaratacak (dünyanın tek büyük gücüyle) iki politika izlemeye karar verdiniz. Halk desteği deyince, tekrar soruyorum, ne kadar süreyle? Uluslararası gerilime gelince, düşmanlarımın ileri sürdüğü kadar dogmacı bir insan olmadığımı göresiniz diye söylüyorum, sonuçlarını hesaplamaksızın gringolara kafa tuttuğumuzda göreceğimiz gelgeç yurtsever destekten daha uzun sürer demeyeceğim. Öteki yanağımı da uzatacağım ve üzülerek utanmadan size şunu söyleyeceğim, Sayın Başkan: Meksika ve Latin Amerika, kendilerini sorun yaratmaya adadıkları sürece ilerleme kaydederler. Meksika ve Latin Amerika'nın önemi, mali işlerini 34

31 yönetmeyi bilmemesinden kaynaklanıyor. Bunun sonucunda önemli oluyoruz, çünkü başkalarına sorun yaratıyoruz. Yarın Kongre'ye sunacağınız raporu sabırsızlıkla bekliyorum ve her zamanki gibi emirlerinize hazırım. 35

32 5 Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan' a Hangisine daha büyük hayranlık duyayım, hanımefendi, güzelliğinize mi, zalimliğinize mi? Güzelliğin tek bir adı var ve aynı değerde bir eşanlamlısı daha yok. Karşılaştırma kabul etmez olanı neyle karşılaştırabilirim? Beni masum veya kör olmakla yargılamayın. Çok (yoksa çok mu fazla?) çıplak kadın gördüm. Bununla birlikte, sizi gördüğümde, hayatımda ilk kez sırtındaki giysiyi bütünüyle sıyırmış gerçek bir dişi gördüm. Yalnızca güzelliğinizden söz etmiyorum, hanımefendi -bundan söz edecek zamanım olacak-, sözünü ettiğim, çıplaklığınızın bütünüyle müstehcen oluşu. Sözcüklerle oynamak gibi bir niyetim yok (yaşımın bana kazandırdığı akıldan daha fazlasına sahip olduğumu düşünüyorsunuz: bütün biriktirdiğim, öğrenimimle ilgili kaynaklardan oluşan kısacık bir kule), evet, çıplaklığınız müstehcendi, perde arkasında eşsizdi, gizliydi, her zamanki olağan varlığınızın (varlığımın), gündelik yaşamınızın (yaşamımızın) perdesinin arkasında belirmese, hayal bile edilemezdi, giyinme tarzınız, bu hayatta kendinizi ortaya koyuş şekliniz, çıplak, perde arkasında, müstehcen, uğursuz bir kehanet gibi, yineliyorum, farklısınız ama sizsiniz işte, beni anlıyor musunuz, görünümünüz değişmiş ama, giysinizden sıyrılınca, son evrede ortaya 36

33 çıkan güzelliği, sonsuza dek ölümsüz bir ölümün güzelliğini öne, erkene almışsınız gibi, hanımefendi. Tapılası bir karşıtlam. Bunu görüyorum ve bu ölene dek böyle kalacak, ölünce de değişmeyecek. Hayır hayır, izin verin, düzelteyim. Ölüm anına dek veya Ancak ölüm anında demeliydim. Sizi tanıdığım günden beri, daha önceki deneyimlerimle ve hayalimde kurduklarımla hiçbir şekilde karşılaştırılamayacak, hayatım boyunca karşılaştıklarımın en şiddetlisi olan haz alma duygunuzu, inanılmaz kösnüllüğünüzü seziyordum. Sizi bir korunun içinden, evin aydınlık olan tek odasında izlemek, layık olmadığım bir ödüldü, sırtınızdaki siyah kokteyl elbisesini sıyırdınız, ardından ellerinizi sırtınızda kavuşturup, ciddi ve cüretkar bir edayla, yine siyah olan sutyeninizin kopçasını açtınız, sutyeninizi çıkardınız, birdenbire, sutyenin sığası, pokerin kupası ortaya çıktı, mihrabın örtüsünü sıyırıp, iki taraflı okşamalarla göğüsleri özgürlüğüne kavuşturunca, siyah külotlu çorabınızla kaldınız, yatağın kenarına otururken onu da indirdiniz, affınıza sığınarak söylüyorum, fazlasıyla soğuk, yalnız, anlamsız bir yataktı tahminimce, sonra, cinsel olgunluğunuzun bütün görkemiyle ayağa kalktınız hanımefendi, baştan ayağa beyazdı, iki yerde pembeydi, bir tek yerde siyahtı, yüzünüzü bana döndünüz, hemen ardından da arkanızı, işte o zaman, Güzel Kalçalı Venüs'ün kalçalarına hayranlıkla baktım, hayranlık uyandıran Venüs, titreyen kalçalarıyla yere çökene ve ben, önceki gün bana söylediği şeyi elde edeceğim güne dek hayranlıkla baktım; bir bedel karşılığında fethetmem gereken hazzın hayali -gülüyorum kendime, hanımefendi- belki de ulaşılmaz. Evet, başka bir arzum yok. Beni layık gördüğünüz bu armağanı kendime saklayacağım, Maria del Rosario çünkü şöyle dedim kendime: 37

34 Benim için. Yalnız benim için. Çam ağaçları içindeki bir korunun ortasında gizlenmiş bir evin aydınlatılmış tek odasından izlediğim bu gece yarısı sahnesi, yalnız benim için... Neden hanımefendi, nasıl bir sınırsız zalimlikle, nasıl bir kötücül içgüdüyle, yalnızca bana ait olduğunu düşündüğüm bu hayali, yalnızca birkaç metre önümden izleyen, normal şartlar altında duyulması olanaksız olan, n var ki benim aşık işitme duyumun keskinliğiyle bir gürlemeye dönüşen çıtırdayan dallarla varlığını fark ettiğim bir başka meraklı gözle, benim gibi bir voyeur'le1 paylaşmak zorunda bıraktınız beni? Neden, hanımefendi? Yalnızca bana ya da ikimize, size ve bana ait olduğunu düşündüğüm bu hayalin içine izinsiz giren kim? İkinci voyeur kimdi? Rastlantısal bir davetsiz misafir miydi? Alışkanlıklarını biliyor musunuz onun, hanımım? O da benim gibi, profesyonel saraylının, lüks fahişenin zalim randevusuna -hakaretimi bağışlayın- giden biri miydi? Bana gerçeği söyleyebilir misiniz? Beni hiç olmazsa, pis ve acınası bir röntgenci, ruh hastası, alay edilen bir aşık durumuna düşmekten kurtarabilir misiniz? 1. (Fr. eril) Röntgenci. (Ç.N.) 38

35 6 Bernal Herrera' dan Başkan Lorenzo Tenin' a Sayın Başkan, ulusal acil durumun sonuçlarıyla yüzleşmek üzere Ocak başlarına alınan yıllık Kongre raporunda başarıların en büyüğünü dilemek için yazıyorum sana. Cesaretini takdir ediyorum, böylece Birleşik Devletler Başkanı'nın Birleşik Devleti' ne vereceğin mesajı da öne almış oldun. Yüksek petrol fiyatlarında değişikliğe gitmeme ve Kolombiya'da Amerikan işgalinin sona ermesini talep etme konusunda Noel'de ve Aziz Silvestre Yortusu'nda aldığın kararlar, Beyaz Saray'da ancak ceza olarak nitelendirilebilecek bir tepkiye neden oldu. Sana tavsiyem, durumu raporunda bu şekilde sunmamandır, bana kalırsa uluslararası iletişim sisteminin çöktüğü bahanesini kabul et. Tabii ki "sistem çöktü", deme çünkü PRI'nin1 "kusursuz dikta" döneminde kalmış eski hilelerine dair kötü anıları çağrıştıracaktır. İkinci olarak, "çökmek" fiilinin kehanete dönüşmek gibi kötü bir özelliği vardır ve sonuç olarak kehanet gerçekleşir (Kuzeyli kuzenlerimiz bu duruma self-fulfilling prophecy derler). ABD hükümetine karşı yapacağın eleştirileri es geç, derim. Uydu üzerinden sağlanan küresel iletişim sisteminde bü- 1. Partido Revolucionario lnstitucional. "Kurumsal Devrimci Parti" şeklinde çevrilebilir. (Ç.N.) 39

36 tün dünyayı etkileyen geçici bir teknik arızanın söz konusu olduğunu ve bu durumun 2020 yılının yinelenen rakamlarıyla ilgili öngörülemeyen bir olumsuzluktan kaynaklandığını kabul et. Bu durumun, 2000 yılında korkuyla beklenen olağanüstü duruma gösterilen gecikmiş ama açıklanabilir tepki gibi bir şey olduğunu söyle. Biliyorsun, o tarihte dünyadaki bütün bilgisayarların -kişisel, resmi ve özel olanlar, banka, havaalanı, kamu bilgisayarları- " 19" rakamından "20"ye geçiş yapamayarak sistemlerinin çökeceğinden korkulmuştu. Bırak, yarın öbür gün sana inanmasınlar, önemli olan bugün zokayı yutmaları. Bu hileye başvur. Bir şey kaybetmezsin. Birleşik Devletler'in adını anma. Basit bir teknik arıza olduğunu söyle. Israrımı hoş gör. Hatırlatma gibi düşünme, daha çok kendim için aldığım notlar bunlar, beni tanırsın. Güven duygun, ebedi dostunu anlamanı ve bağışlamanı sağlayacaktır. Devam ediyorum: Kolombiya'yla ilgili konulara ve petrol fiyatlarına şöyle bir değin, geç, daha çok kendi iç sorunlarımıza odaklan. Bazı kabine üyelerinin, özellikle de kendine "teknik adam" diyenlerin, İçişleri Bakanı olarak beni suçlayacaklarından eminim. Değirmenime su taşımak istiyorum. Üç yıl (hatta üç yıldan da kısa bir zaman) sonra el değiştirecek başkanlık pozisyonuna hazırlanıyorum - samimiyetimi bağışla, bunu yalnızca ast, üst, Başkan ve güvenilir yardımcısı olduğumuzu düşünerek söylemiyorum, aynı zamanda biz seninle eski dostuz ve benim açımdan bu dostluk daimi. Beni tanırsın, sana her zaman iki konuyu dikkate alarak tavsiyede bulunduğumu bilirsin. Ben senin sadık yardımcınım ve Meksika'nın çıkarlarını her şeyin üstünde tutarım. İki yükümlülüğü birbiriyle karıştırmasaydım, İçişleri Bakanı olmazdım. Meksika'ya sadakat ve Başkan'a sadakat. Bu sırayı bozmadan yineliyorum: Kanımca, hızla ve sağduyuyla üstüne gitmemiz gereken gerçek sorun, gündemde olan üç grevdir. 40

37 İlk sırada kayıt parası ödemeyi veya devlet üniversitelerinde okumak için giriş sınavına girmeyi reddeden öğrencilerin grevi var. Bu durumu protesto etmek için de Üniversite Kenti'nin yerleşkelerini işgal ediyorlar. İkinci sırada, oy çokluğu Japon yatırımcıda bulunan San Luis Potosi'deki fabrika işçilerinin grevi var. Üçüncü sırada da, Başkan Cardenas zamanında yapılan tarım reformuyla elde ettikleri ama zamanla Meksika'nın kuzeyindeki kokuşmuş toprak ağalarının gasp etmesi sonucu kaybettikleri toprakların kendilerine geri verilmesini isteyen La Lagunalı köylülerin yürüyüşü var. Önerilerim şunlardır, Sayın Başkan: Öğrencileri dikkate alma. Rektörlük Binası'nı ve üniversite yerleşkelerini isterlerse Kıyamet' e kadar ellerinde tutsunlar. Öğrencilere karşı baskı hariç her yöntem uygulanabilir. 1968'de Tres Culturas Meydanı'ndaki katliamı aklından çıkarma. O tarihte zafer kazandığını düşünerek nasıl da kendini bitirmişti sistem. Halk isyanı çıkmıştı, ağıtlar yakılmıştı, sonunda da, ekonomik usçuluğun omuzlarında yükselmesine rağmen, sıkıyönetim ve tek parti rejimi ortadan kalkmıştı. Bunun yanı sıra görevdeki Başkan sonsuza dek saygınlığını yitirmiş, ardılları için kana susamış Tlatelolco kasabına benzememek, boyunlarının borcu olmuştu. Sonuç: Öğrencileri öldürdüğümüz için krizden krize sürüklendik. Bırak, durum çürüsün. Bugün arkadaşlarıyla ne denli dayanışma içinde olurlarsa olsunlar, yarın, öbür gün mesleklerine içtenlikle bağlılık duyacak ve iş piyasasına iyi hazırlanarak girme gereksinimini hissedecek öğrencilerin sayısı daha fazla. Sakin ol, Sayın Başkan. Juarez'den de vurdumduymaz bunlar. Buna karşılık, greve giden ve aldıkları maaşı Japonya'daki çalışanlarla karşılaştırmaya cüret ederek abartılı maaş artışı talebinde bulunan motorlu taşıt işçilerinin 41

38 grevini zor kullanarak kır ve bütün dünyaya da Meksika' nın yabancı yatırımcılara kucak açtığını söyle. Elimizde bol miktarda ve ucuz işçi var, hepimiz bu işten kazançlı çıkıyoruz, durumdan hoşnut olmayan işçilere de bedava film oynatan bir sinema salonuyla yeterli bir hastane tahsis etsinler. San Luis Potosi'de herkesin gözü önünde zor kullanarak yapılacak bir müdahalenin, yerel idarenin ebedi şefi Rodolfo Roque Maldonado'nun ekmeğine yağ süreceğini söyleyebilirsin, oysa ben, yerli yerinde yapılacak bir güç gösterisinin Maldonado'yu sindireceğini ve uyanık Japonları bizim tarafımıza çekeceğini düşünüyorum. Bu bir bahis. Bunu göze al, Sayın Başkan. Ve unutma, lokmayla oyun olmaz. Pedro Infante'nin söylediği şu eski şarkıyı hatırlar mısın? "Hey Bartola, şu iki pezoyu şuraya bırakıyorum, kirayı, telefonu ve elektrik faturasını ödersin." Hey gidi enflasyondan önceki eski günler. Neyse, az kazanmak hiç kazanmamaktan iyidir, San Luis'deki işçilerin aileleri de, eve para getirmeyen aile reisine bir çekidüzen vereceklerdir. Yabancı şirketler, bu ülkede yatırımı koruma altına alan bir otorite olduğunu görecekler. Asya kaplanları başka yoldan mı zengin oldular? Lee Kuan Yew'e sor istersen. Singapur'da güvenlik var çünkü hırsızların ellerini kestiler. Üstelik, sevgili Başkan, Potosi'deki güç kullanımı ikinci bir amaca daha hizmet edecektir: o da, uzatmalı demokratik geçiş sürecimizin yarattığı bölgesel iktidar boşluklarından yararlanan küçük yerel idare reislerine boyun eğdirmek. Az önce söylediklerimi yinelediğimin farkındayım. Üstelediğim için kusuruma bakma. Hep aynı şey geldi başımıza: Demokrasiden ayrıldığımızda, otoriteyi kaybettik, anarşi çıktı, ortaya çıkan boşlukları da, işlerini kolaylaştırdığımız sonu gelmez yerel idarelerin reisleriyle onların "yerel güçler"i doldurdu -San Luis'de Maldonado, Sonora'da Felix Elias Cabezas, 42

39 Baja Californ}a'da "Chicho" Delgado, Tamaulipas'da Jose de la Paz Quintero Son olarak da, Sayın Başkan ve daha önceki görüşlerime dayanak olması bakımından, La Lagunalı köylüleri dikkate al. Pragmacı olmak adına, çiftçilere tarım yardımı konusunda elimizden düşürdüğümüz bayrağı yeniden ele almak için bu durumdan yararlan. Hükümete köylünün desteğini al, adlarını sık sık andığımız yerel idarelerin reislerinden başlayarak bütün düşmanlarımız, sanki demokrasi ve otorite bir arada olamazmış gibi, ABD ile aramızdaki sınır komşuluğunun elimizi kolumuza bağlamasına güvenerek ve köylülerin yalıtılmışlığından ve bilgisizliğinden yola çıkarak o desteği hep istedikleri gibi kullandılar. Benim sloganımı bilirsin: Otoriteye evet, sıkıyönetime hayır. Bölge reislerini tepelemek için bu fırsattan yararlan. Cumhuriyet Hükümeti'nin kuzeyindeki ulusal işadamları sana minnet duyacaklardır, çünkü yoksulluğun yatırımların en kötüsü olduğunu ve açlıktan ölen köylünün süpermarketten alışveriş edemeyeceğini, Benetton'dan da giyinemeyeceğini onlardan iyi bilen yoktur. Gizliden gizliye herkesi kaygılandıran şu Tomas Moctezuma Moro'nun öldürülmesi konusuna gelince, bırak olduğu yerde kalsın, hepimize uygun görünen yeraltında. Sayın Başkan, ümit ederim tavsiyelerimi yurtsever bir ruhla dikkate alırsın, bu tavsiyeleri, yönetimine verdiğim destekle sunuyorum. "Bu," demiş bir Alman filozof, "Bu," "Bu" sözcüğü, söylemesi en güç sözcüktür. Öyleyse Sayın Başkan, ben sana söylüyorum: BUNU yap. Söyle, BUNU söyleme cesaretini göster. Berna! Herrera İçişleri Bakanı Not: İletişimin felç olmasıyla ilgili Xavier Zaragoza'ya yazdığım muhtırayı ekliyorum. 43

40 MUHTIRA Modern iletişim sistemimiz ciddi bir paradoks içindedir. Bir yandan en yaygın küresel sisteme dahil olmak, öte yandan, hükümet yararına, bilgiye erişimi tekelleştirmek istedik. İlkine erişim sağlamak için, televizyon, radyo, telefon, ağ, cep telefonu gibi iletişim araçlarının kullanımının kontrolünü, Florida'daki Uydu Merkezi' ne ve "Latin Amerika'nın başkenti" olarak bilinen Miami'deki merkeze bıraktık. Beklentimiz, bu kararın, iletişim sistemlerine küresel erişimimizi sağlamasıydı. Dünyayla sağladığımız tüm iletişim işlemlerini, en yüksek erişimle en yüksek verimi alma arayışıyla B4M ve X9N gibi özel şirketlerin eline bıraktık. Bağlı olduğumuz bu özel şirketlerin de ABD'deki Savunma Bakanlığı'nın kontrolündeki altyapıya bağlı olduğunu ve Florida'daki Uydu Merkezi'ni Pentagon' un yönettiğini bilmiyorduk. Pentagon da, uyduların yerleştiği eşzamanlı yörüngelere özel erişim yoluyla verimliliği, verimsizliği, tüm sistemin güncel, olası veya programlanmış krizlerini idare ediyordu. l 999'dan 2000'e geçişte öngörülen soruna Y2K denmişti. Bir diğer adı da "Milenyum Hatası"ydı. "19" rakamına göre hesap yapmaya alışmış sistem, aniden "20" rakamıyla başlayan düzene geçerken küresel iletişim sisteminde kaosa neden olabilirdi. Ama korkulan olmadı. Tehlike işareti, Pentagon'un uyarısı olarak ve altyapıya yöneltilen bir saldırı olduğu koşulda haberleşmede yetki dağılımını sağlama veya kendi bünyesine yöneltilecek (ne var ki var olmayan) bir saldırı olabileceği sonucuna vararak kendi isteğiyle sistemi bozma gücüyle sınırlı kaldı. Bizim düştüğümüz ulusal hata ise, kendi içimizde çoğulcu ve demokratik kullanımı önlemek amacıyla iletişim sistemlerini siyasallaştırırken, hızla küreselleşme arzusuyla denetleyemediğimiz bir sisteme gözü kapalı girmek oldu. Kendini yenileyen PRI hüküme- 44

41 ti (yıl, 2006), dışarıya modem görünmek adına Florida'nın çizgisini, ağı resmi olarak tekelleştirmek yoluyla içeride de eski kafalılığı benimsedi. Hükümetler düşey bir örgütlenmeye sahiptir. Oysa ağ, yatay bir işleyişe sahiptir. Başkan Cesar Leôn, iç haberleşmedeki bütün işlemleri düşey yapıya kavuşturmaya karar verdi ve sendikalara, yerel idarelerin şeflerine, üniversitelere, yerel hükümetlere ve genel olarak sivil topluma ulaşımı engelledi, yalnızca Hükümet'in güvendiği şirketlere ve ne acıklıdır, eğlence amaçlı sitelere yatay. iletişimle giriş izni verdi. Büyük Birader' e Evet. Büyük Grev' e Hayır. (yasal olmadıklarını söylesek de, aslında hiçbir grevi önlemedik; önemli olan şu: Hiçbir grev bir diğerini desteklemez veya diğeriyle rekabet etmez). Gerçek şu ki, evrensel sistemler küçükten başlayıp hızla tırmanır ve ilkelerini ortaya koyarken, Meksika hükümeti büyükten başladı, yavaş tırmandı ve çöpünü kapıya koydu. Kendi içimizde daracık bir ağ kapısına sıkıştık. Uluslararası alanda, devasa bir ağ kapısına açıldık. Çift yönlü yara aldık. ABD büyük ağ kapısını kapadı ve hem uluslararası hem ulusal haberleşme yollarımızı etkiledi; ulusal haberleşme yolları da Florida'daki Uydu Merkezi'ne bağlıydı yılının varsayımsal "hatası", etkisi Meksika'ya özel olmak üzere 2020'nin hatasının yerine geçiverdi ve Amerikan silahlı kuvvetlerinin Kolombiya işgaliyle ilgili yürüttüğümüz karşıt politika ve OPEC'in belirlediği petrol fiyat artışlarıyla ilgili yandaş politikamız yüzünden bizi cezalandırdı. Bu eyleme de "Karafatma Harekatı" adını verdiler. Sizin de bildiğiniz gibi, Sayın Başkan, karafatma marihuana, ot, Fu Manchu çikolatası1 iç- 1. Yazar, Meksika Devrimi sırasında halk arasında yaygınlaşmış "La Cucaracha" adlı halk şarkısının sözlerine gönderme yapmaktadır. Şarkının ilgili kıtasının sözleri, Meksika Devrimi sırasında yazılmıştır ve politik göndermeler içerir. "Fu Manchu çikolatası" afyon, eroin anlamında kullanılır. (Ç.N.) 45

42 meden yol alamaz... Gringolar, yirmi adım uzaklıktan görüş netliğini belirtmek üzere Yinni/Yinni ifadesini kullanırlar. Ne var ki, bizi onlardan ayıran, iki bin kilometrelik bir sınır. Gerekli sonuçları çıkarınız, Sayın Başkan. Bir de Coahuilalı Japonların kaygılanmamalarını daha ne kadar süreyle sağlayabiliriz, bunu düşünün. Gerçi onlar için derler ki, meramını anlatabilmek konusunda kendilerine ait bilinmeyen yöntemleri varmış. (Aslının aynı: Xavier Zaragoza) 46

43 7 Maria del Rosario Galvan' dan Nicolas Valdivia'ya Dün geceki randevum seni çok mu rahatsız etti? Seni vayeur durumuna düşürdüğüm için kendini aşağılanmış mı hissettin? Sabırsızlanma, hemen öfkelenme. Biraz yumuşak başlı ol tatlım, biraz insaf et, biraz daha dostça davran şu zavallı sevgiline. Seninle tanıştığım günden önce de bir hayatım vardı, biliyorsun, değil mi? İyi yürekli Nicolas'ım benim, ayakkabı boyayan çocuklar gibisin, "tanıştığımız an doğduğumuzu, ondan önce bir geçmiş olmadığını" düşünmek istiyorsun. Öyle değil işte. Düşün. Benim sana on bir yıllık üstünlüğüm var, üstelik yalnız tanışmamızdan önce değil, doğumundan önce de. Seni tanımadan önceki yaşantımı ayıplayacaksan, bazı durumlarla karşı karşıya kalacaksın demektir. Öncelikle beklenmedik durumlarla. Kimileri tatsız, kimileri daha hallice. İkincisi, hayatıma giren erkeklere karşı kıskançlık duygularıyla yanıp tutuşacaksın. Son olarak da, senin olmadan önce koyduğum bekleme sürelerine dayanamayacaksın. "Neden ben değil de onlar?" Üç olasılık içinden yalnız ikincisi hoşuma gidiyor. Kadınlar, erkeklerin kıskançlık duygularını körüklemeye bayılır, ben de bu kuralın dışında değilim. Kıskançlık, aşk ateşini canlı tutar. Bekleyişin cansızlığını diriltir. Gör- 47

44 kemli erotik zirveler vaat eder. Konuya geleyim. Anlayacaksın. Şimdi seninle birlikte vayeuse1 olacağım. Beraber oturacağız, yan yana, burada, benim evimin salonunda, dün geceki Başkanlık Raporu hakkında benim yorumumu tartışacağız. Olayın kameraya alınmasını özellikle istedim. Yalnız Cumhuriyet'in Başkan'ının sözlerini değil, katılımcıların yüzlerini de kameraya aldırdım, bizi yöneten politik ekibi daha iyi tanıyasın diye. Gözlemlerim biraz acımasız gelirse kusura bakma. Bu hayvanlar topluluğunun makyajsız halini görmeni istiyorum. Kimi zaman George Clooney'ye benzeyen biri, bakıyorsun Mickey Rooney bile çıkmıyor, Minnie Driver' ın havası var diyorsun, çıka çıka Minnie Mouse çıkıyor. Başkanlık Raporu'na yanıt veren Kongre Başkanı'nı fazla üstünde durmadan aradan çıkartayım. Adı, Onesimo Canabal; her açıdan düşük bir adam: gerek geçmişte, gerek şimdi, gerekse gelecekte, fiziksel görünüş, politik duruş ve ahlak düzeyi açısından düşük. Bin adamın içinde bir adam ama bugün için eşsiz olduğunu sanıyor. Peki gerçeği nasıl öğrenecek? Kimse çıkıp da demez ki yüzüne. Salaklığının farkına varmak için darbe alması lazım. Ama salak olduğunu bilmeden ölen öyle budalalar var ki; hatta çoğu böyle. Kongre'nin ilk sıralarına oturan Kabine üyeleriyle başlayalım. İçişleri Bakanı Berna! Herrera, dostum ve sırdaşımdır. Deneyimlidir, soğukkanlıdır, pratik zekaya sahiptir. Düzenin sınırları olduğunu, düzensizliğe sınır koymak gerektiğini bilir. Oluşturduğu denge politikası, bölgesel düzensizlikleri ve (mantığa aykırı görünse de) bunları besleyen hastalıklı aşırılıkları, örneğin açlığı, ahlaki çö- 1. (Fr. dişil) Röntgenci. (Ç.N.) 48

45 küntüyü, halkın güven kaybını önlemek üzerine kuruludur. Herrera, düzensizliğin mantık dışı eylemleri kışkırttığını ve çok geçmeden felakete yol açan politik serüvenciliği savunduğunu çok iyi bilir. Keskinlik yaralar ve yaraları kapamak için fazla zaman tanımaz. Herrera üç tür kural uygular: uygulanabilir olanlar, asla uygulamaya geçirilemeyecek olanlar ve uygulansın, uygulanmasın, bugün için olmasın da, yarın için olsun, insanlara umut verenler. En olağanüstü bakanımız ve politikacımızdır. Herrera'nın yanında oturan Dışişleri Bakanı Patricio Palafox da deneyimli, idealist ama pratik bir politikacıdır. Eşi olmayan büyük bir güce komşu olduğumuzu, arkadaşlarımızı seçebileceğimizi ama kimi zaman (engellenemez şekilde) canımızı fena halde sıkabilecek akrabalarımız gibi komşularımızı da seçemeyeceğimizi bilir. Palafox, gringolarla saygıdeğer bir işbirliği içindedir ama Meksika'nın demokrasiyle yönetildiğini ve halkın düşüncelerini dikkate almak zorunda olduğumuzu anlamalarını sağlamak konusunda da çok yeteneklidir. Zaman zaman, tıpkı kendileri gibi halkın düşüncelerine karşı gelemeyeceğimizi, bu konuda bizi anlamaları gerektiğini anlatır onlara. İşin kötü tarafı, bu gerçeğe boyun eğip sonuç alamamalarıdır. Amerikan hükümetleri, anketlerle yol alır, Kongre'deki muhalefet, büyük gazetelerin başyazarları ve Yürütme Gücü, bütün bu etmenler bir araya geldiğinde, yalnızca kendi anketlerini dikkate alır. Bağımsız aldığımız kararların bedelini pahalıya ödediğimiz de olur, şu anda yaşadığımız Kolombiya örneğinde olduğu gibi. Yanki birliklerinin Kolombiya'dan çekilmesini isteyince, yeni Başkan Juan Manuel Santos'un arkasını desteklemek zorunda kaldık. Ticari anlaşmalara boyun eğmemiz, terörizme karşı destek vermemiz, uluslararası örgütlere arka çıkmamız, ABD' de haksız şekilde 49

46 hapsedilen hatta ölüme hüküm giyen saldırıya uğramış Meksikalıları savunmasız bırakmamız yeterli olmadı. Washington'un acımasız ve aşırı tepkisini harekete geçirmek, bizi küreselleşmenin çölünde iletişimsiz bırakmalarına neden olmak için iki kırmızı düğme yetti: Kolombiya ve petrol. Yine de bakan Palafox'un yüzünde kaygı belirtisi göremezsin. Ulusal tarihin üç yüz yıllık çalkantısına tanıklık etmiş çok eski bir aileden gelir. Hiçbir şeyden sarsılmaz. Sinirleri alınmıştır. O bir prof syoneldir. Yine de hakkında atıp tutanlar eksik olmaz: "Bakan Palafox hiç kaybetmediği soğukkanlılığını, damarlarında dolaşan mavi kana değil, poker oyuncusu olarak kazandığı haklı şöhretine borçludur." Görünüşe göre Bakan'ın eğitimi Versalles'ın salonlarında değil, oyun salonlarında, sigara dumanına boğulmuş odalarda, kör ışıkların altında, yeşil çuha kaplı oyun masalarında şekillenmiştir. Şans kraliçesi diyelim. Söyle bana güzel yüzlü çırağım benim: İhtiyacı şansla nasıl uzlaştırırsın? Tüm zamanların yanıt bulmamış büyük sorusudur, demişti dostum Xavier Zaragoza. Boşu boşuna "Seneca" demezler ona; bilesin diye söylüyorum, Politik Bilimler okuduğum Sorbonne Üniversitesi'nde öğrendiklerimden daha fazlasını öğrenmişimdir ondan. Bu konuyla ilgili olarak dün Federico Reyes Heroles'in kaleme aldığı önemli makaleyi oku. Geride bıraktığı 65 yılın izlenimlerini yazdı.. Artık yozlaşmaya başladık, sevgili öğrencim Nicolas Valdivia. Cumhuriyet' in denetçisi Domingo de la Rosa'ya "Flamingo" diyorlar, çünkü hangi bacağının, sağın mı, solun mu, üstünde duracağını bilemiyor. Başkan'ın Ulusal Birlikçi hükümeti gibi, ara sıra muhafazakarları, ara sıra da ilericileri kayırmak gerek. İşin kötüsü, her iki taraf da yalnız muhalefet ettiklerinde saygı görüyorlar. Hükümete 50

47 gelir gelmez kardeş kardeş geçinmeye başlıyorlar ve dehşet verici geçmişimizin renkli kişisi, "Tlacuache" lakaplı Garizurieta'nın kadim fermanıyla kafaları karışıyor: "Bütçe dışı yaşayan, yanlış içinde yaşar." Sana onunla ilgili şunu söyleyeyim: Ayrıcalık dağıtarak herkesin dostluğunu kazanmaya çalışan, hiçbir zaman yeteri kadar para kazanamaz. O kazanamaz da, Cumhuriyet kazanır mı peki? Hakkın var, sevgili Nicolas'ım. Eğitim Bakanı Ulises Barragan, belanın tekidir. Bir dişçiden bile daha yalancı olduğunu söylerler, sonu gelmeyen aralıksız konuşmaları tek bir işe yarar: Dinleyen herkes katatonik hale gelir; "Elba Esther Gordillo" salonunda toplanan Eğitim İşçileri Sendikası ve iki milyon korkunç üyesi söz konusu olduğunda işe yarıyor. Bakan Barragan'ın kötü yanı şu: Konuşması o kadar sıkıcı ki, yalnız dinleyenleri uyutmuyor, kendi de uyuyor. Bakan'ın konuşması bittiğinde konferans salonundaki bütün dinleyicilerin derin bir uykuya dalması bilinen bir olaydır. Katılımcıları uyuttuğu gibi kendi de uyumuştu. Uzayıp giden sessizlik, Milli Üniversite'nin kapıcısının dikkatini çekmiş, içeri girdiğinde altmış altı katılımcıyla birlikte Bakan Barragan dahil, herkesin uyuduğunu görmüştü. Sağlık Bakanı Abundio Colmenares, görevini belli bir zarafetle hatta fantezilerle yürütür. İş tutmaya hazır kızışmış köpek gibidir ve görevinden, iyileştirme bahanesiyle faydalanır. Yakanın kendisidir, bazen de enikonu sevimlidir. Zalim ve ateşli olduğunu söylerler; ne arzuladığı kadın kurtulurmuş elinden, ne de nefret ettiği bir erkek. Çevre Bakanı Guillermina Guillen, iyi dilekleriyle ışıldar. Öyle hayalperesttir ki, gerçekçi olmak için düşündüğünün tersini yapması yeter. Kuşların sığınaklarını korumaya alır, buharla dezenfekte ettirir, sonunda uçan 51

48 hiçbir canlı, canlı kalmaz. Ormanları budasınlar diye balta dağıtır odun kafalı. Böylece koruyacak orman kalmaz. Ortada çözülecek sorun da kalmaz. Kocasından yeni boşandı, iyi yürekli adamcağızın takma dişlerini sevgilisine giderken taktığını fark etmiş. Çalışma Bakanı Basilio Taracena, göründüğünün tam tersidir. Guadalaj aralı Kreol gözlerine dikkat et; açık renktir ama aydınlık değildir. Bulutludur, bulanıktır, dumanlıdır. Ona zahmet veren bir şey varsa, o da kendi bedenidir. Sonu gelmeyen tiklerini izle, baksana nasıl da durmadan kaşıyor yanlarını, boynunu, koltukaltlarını, bacak arasını, kasık biti sarmış gibi. Tarım Bakanı Epifanio Alatorre, L6pez Mateos'un zamanından beri ulusal politikanın içindedir, hasat ve hava durumu tahminleriyle ünlüdür: "Yağmura bakılırsa, bu sene hasat iyi olabilir, kötü de olabilir, tam tersi de olabilir." Politikada yarım yüzyılı aşkın zamanı devirdiğinden, L6pez Mateos'dan Fox'a, Teran'a, bunca değişime karşın nasıl hayatta kalabildiğini sorar kimileri. O zaman Epifanio işaretparmağını tükürükleyip, rüzgarın nereden estiğini her zaman bildiğini göstermek için havaya diker. Onunla asla tartışmaya girme. Mariachi orkestrasıyla tartışmaya benzer. Ulaştırma Bakanı Felipe Aguirre'ye de güvenme. Dikkat et, suratı çoraplarıyla aynı renk, alçaklığın şaşmaz işareti. Ya da hayal gücü eksikliğinin. Evli çiftlerle ilgili şu ünlü sözü de bunu doğruluyor zaten: "Yaşlanmak mı istiyorsun? Hep aynı ihtiyar kadınla yaşa o halde." Tavsiyesi ahlaksız olsa da, davranışı değil. Sayın Bakan aynı kadınla yaşlandı, güneş ışığından kör olan şişko bir vampir gibi gözleri kapalı yürüdüğünden, insanı dehşete düşüren hacimli bir hanımefendidir kendisi. Bu da 52

49 ulaştırmadan sorumlu bakanın karanlık ortamda, sözsüz iletişimi daha iyi becerdiğini gösterir, hatırı sayılır komisyonlar aracılığıyla alelacele imtiyazlar dağıtır, sözleşmeler imzalar. Bakan'ın ne varsa çalıp çırpmakta sakınca görmediğini bile bile Başkan ona neden tahammül ediyor, bilmiyorum. Tek bir kuram vardır, sevgili Nicol:is'ım ve kuramların en eskisidir: Rüşvetle yağlanmadan işleyen yönetim çarkı yoktur. Rüşvet sistemi yağlayarak işleyişi kolaylaştırır, Meksika Petrolleri'nin genel müdürü Olegario Santana'nın vicdan azabı içindeki yüzüne odaklan şimdi. Amerikan başkentine endüstriyi devlet kontrolünden çıkarmadan giriş yapıyor ama iş petrol fiyatlarını koruma aşamasına geldiğinde, ABD hükümeti kendi yatırımcılarına yaptırım uygulayarak bize yaptırım uygulamış oluyor. Washington uluslararası bildirilerle kendi küçük yerel çıkarları arasında her zaman çelişkiye düşer: Kuzey Carolinalı tekstilci, Brezilyalı tekstilciye ve Dünya Ticaret Örgütü'ne, bunlar oyunu kullanmadığı sürece, her zaman üstün gelecektir. Ne diyorsun? Gördüğün gibi genel müdürün yüzünde, on yaşındaki kız çocuğu tecavüzcüsünün ifadesi var. Bu suçlu bakışıyla nasıl insan içine çıkacak? Acı bu adama. Şimdi de dikkatini yan yana oturan şu iki askere ver. Savunma Bakanı'nın adı Mondrag6n von Bertrab ve tam da adının çağrıştırdığı gibi biri. Prusyalı bir junker1 Alman askeri okulu Hochschule'de eğitim görmüş, Pentagon'la çok sıkı ilişkileri var ve Caesar'ın Galya ve Bonaparte'ın İtalya seferlerini okumuş ve ezbere biliyor. Yon Clausewitz'i ezberden okuyor, Tacitus'un Germania'sının, Livius'un Ab Urbe Condita'sının incelemediği 1. Prusya aristokrasisine mensup, toprak sahibi soylu. 53

50 tek bir sayfası yok. Kahraman Askerlik Okulu'nun nesillerdir yetiştirdiği eğitimli, sorumluluk sahibi, ciddi, görevine bağlı komuta kadem sinin içinden çıkan en olgun meyve. Ama elini ateşe sokmak konusunda ecele etme sevgili Nicolas Valdivia'm benim. Tam da aldığı eğitim ve ciddi kişiliği nedeniyle, von Bertrab, yükümlülüklerini harfiyen yerine getiren terbiyeli bir robot gibidir: Bir yandan Başkan'ı Cumhuriyet kurumlarına bağlılığıyla yargılarken, diğer yandan Başkan' a bağlılık gösterir, ne var ki Vatan'ın ruhuna daha bağlıdır -whatever that means!1- özellikle de generale göre Başkan Vatan'a bağlılık göstermiyorsa -exactly what that means!2-. Ama bizim takdir edilesi yerli junkerimiz asla ellerini brletmez Nicolas, bunu yanında oturan gaddar adama, Federal Polis Şefi, General Cicero Arruza'ya bırakır. Ona çok dikkat et, ciddiyim. Von Bertrab, gücün sevilen yüzüdür. Arruza ise nefret uyandıran yüzü. Sloganı, Kan, Ölüm ve Ateştir. Kurt postuna bürünmüş bir kurttur. Önündeki tek engel von Bertrab'dır. Cicero için şöyle der: "Arruza'nın eline güç vemek, itfaiye teşkilatının karşısına piroman çıkarmaya benzer." Ama zamanı geldiğinde Arruza'nın vazgeçilmez olduğundan kimse kuşku duymaz - dikkatini çekerim, kimse diyorum. O da bunu bilir ve cangılda gizlenen panter edasıyla uygun zamandan faydalanır. Dediklerine göre General Cicero Arruza, Benito Juarez' e Fransız aj a nı olduğunu itiraf ettirebilirmiş. Yapıcı olmaktan vazgeçmez, ne var ki yapıcı olmak onun sözlüğünde halka gözdağı vermek anlamına gelir. l. (İng.) O da ne demekse. (Ç.N.) 2. (İng.) Tam da bu demek işte. (Ç.N.) 54

51 Bir iki cümleyle İskan Bakanı Efren Iturbide'yi de aradan çıkarayım. Dünyanın en iyi giyinen salağı olduğunu söylerler. On dokuzuncu yüzyıl başındaki Birinci Agustin adlı şu şakacıktan İmparator'un soyundan gelmekle böbürlenir. Doğru mu bilinmez. Efrenimiz kendine düzmece bir soyağacı yaratmak için, iyi görünüşünden yararlanır. Eh tabii, insan "soylu" olmadan nasıl böyle yarı saydam bir tene sahip olabilir ki? Soylu mu, sevgilim? Halkın sesi onunla ve göreviyle ilgili ne der, bilir misin? "Efren Iturbide, Efren Iturbide Konut' undan sorumlu Müsteşar'dır." Gerçekten öyledir. İnşa ettiği tek bir konut vardır: kendininki. Şu sersem suratlı adam da Juan de Dios Molinar, Haberleşme ve Basın Yayın Bakanı. Güçlü komşularımız sayesinde ve onların yardımıyla, bugün artık bilgilendirmeye ve kitle iletişim araçlarına değgin sahip olduğu tüm güç elinden alınmış durumda. Benim karar verdiğim (ve benimle birlikte yayılan) mektup yazabilme yolu hariç tabii. Şu zavallıya bir bak, ne kötü bir fiziksel dağılım. Asık bir surat, kaplan gözüne benzer gözler, çekingen bir sırıtış, marangoz elleri, İtalyan tenoru göğsü. Doğa da ne biçim boynuzlayabiliyor adamı Yetmezmiş gibi, ağzına da asma kilit vurulmuş sanki. Ahmak bir uyuşuğun portresi, içimi acıtıyor. Dostum Herrera'ya göre iyi ki de böyle. Haberleşme Bakanı haberleşmeyi sağlayamadığına göre, İçişleri Bakanı onun adına haber verme işini idare ediyor. Bir de yanında oturan sırıtkan suratlı, Adalet'ten sorumlu Başsavcı Paladio Villasefior'a bak: Bu adam bütün dünyaya "pek güzel, pek güzel" deyip durur. Haklı olarak adı "Pekgüzel Bey"e çıktı. Ama bana kalırsa göründüğünden daha kurnaz ve budalanın teki olduğu inanışı, onu 55

52 keskin kararlar almaktan ve el altından becerdiklerini herkesin gözü önünde incinmekten kurtarıyor. Çok geçmeden göreceksin, kendine has alışkanlıkları ve erdemleri var. Koşullar uygun olarak yılanbalığı veya yumuşakçalardan olması boşuna değil. Şimdi de sevgili Nicolas'ım, kabinenin ağır topu geliyor. Maliye Bakanı Andino Almazan. Ekonomi konusunda inandıklarından milim şaşmaya yanaşmayan demir bir teknokrattır. Ekonominin ilahiyatçısıdır, E harfi büyük ve gotik yazılacak. Andino için paranın değerini düşürmek, orospu bir kız çocuğuna sahip olmaya benzer. Zavallının bilmediğiyse, "La Pepa" diye tanınan karısının aslında bütün gün onu boynuzlayıp duran bir orospu olduğudur. Ama bu konuya daha sonra geleceğim sevgilim. En kötüsüne gelmek istiyorum, bu gözden geçirmeyi dehşetin ta kendisiyle bitireceğim. İşte cumhuriyetin korosunun açıklanması en olanaksız sesi: Başkan Lorenzo Teran 'ın İcra Kurulu Başkanı. Dalkavuk, sefil, aşağılık Tacito de la Canal. Ona iyi bak; gün ışığına bile çıkmamalı aslında. Suratı, çenesinden kafasının arkasına dek, koca bir yara izine benzer. Hem çenesi hem kafasının arkası kıllı dikenlerle kaplıdır ve bu dikenler, yumurta biçimli kelini çirkin bir şekilde gizlerler. Bak, ellerini nasıl da tam bir alçakgönüllülükle ovuşturuyor. Sanki hayatı boyunca fakirlik çekmiş, her an da dilenciliğe dönecekmiş gibi bir görüntüsü vac Başkan'ın doonnat'i, paillasson'u, paspası, her anlamda hem de. En üst düzey Yönetici'nin çalışma odasına girişi denetliyor ve Başkan, odaların odasına adımını atmadan önce ayakkabılarının tabanını silsin diye kendini sunuyor. Tacito de la Canal, hayatında hiç temiz hava solumamış izlenimi veren bir adam. Böyle konuşuyorlar hakkında. Ben bunun doğru olmadığını biliyorum. Her gece soyunurken, ormanda 56

53 gizlenip beni gözetleyen adam, Tacito de la Canal'dan başkası değil. Senden önce gelen vayeur, dün gece gördüğün aşağılık röntgenci o... Evet, filmdeki rol dağılımı böyle işte. Bir diğer benzersiz ekibi, bizim çiftliğin Solon'lannı, 1 saygıdeğer milletvekilleri ve senatörleri de daha elverişli bir zamanda gözden geçiririz: küçücük taraflar halinde dağılmış bu ekibin üyeleri, Kongre'nin yönetimini Onesimo Canabal (az önce tanıtmıştım sana) gibi bir beceriksizin eline bırakırlar, ancak bu dağılmanın sonucu olarak da zorunlu yasaların geçmesini engellerler ve "kendi başına", yani kimi zaman yasalara uygun kimi zaman da uygun olmayan pragmacı bir anlayışla harekete geçme yükümlülüğünü de Başkan'la Bakan Herrera'ya bırakırlar ama kimi zaman, tıpkı şimdi Kolombiya ve petrol örneğinde olduğu gibi, Kongre'deki parçalanma nedeniyle, bizim buralarda olağan sayılan zorunlu pragmacılığın bedelini ödemek adına, ilkeyi açıkça meşrulaştırmak zorunda kalan bir pragmacılıkla davranmaya zorlarlar. Şimdi de yeni ve iyi haber, boru çiçeğim benim, Yakın dostum İçişleri Bakanı Bernal Herrera, Sayın Başkan' dan seni Los Pinos'taki Başkanlık Makamı'na danışman olarak ataması için özel olarak ricada bulundu. Tacito de la Canal'ın emrinde çalışacaksın. Zehirli bir ödül mü sana verdiğim? Hayır. Yıkıntılar içindeki Cennet'in kalbinden altın elmayı bana geri getirme fırsatını sunuyorum sana inanmış sevgilim. Bu fırsattan yararlan, Valdivia. Daha ne istiyorsun, Nicolas? 1. Atinalı devlet adamı, meclis üyesi ve ozan. (Ç.N.) 57

54 8 Xavier Zaragoza "Seneca" dan Başkan Lorenzo Teran' a Ah, Sayın Başkan! Yetkiyi üstlendikten yirmi dört saat sonra bana söylediklerinizi nasıl unutursunuz? "Başkanlık görevini üstlenirsin, 'Seneca', göğsüne üç renkli kuşağı geçirirler, Kartal Koltuğu'na yerleşirsin ve haydi bakalım, yola çıkıyoruz! Lunaparklardaki inişli çıkışlı tren raylarına tırmanmış gibi hissedersin kendini, sonra seni en tepeden baş aşağı bırakıverirler, olanca gücünle koltuğa yapışırsın ve suratından bir daha hiç silinmeyecek şaşkın bir ifade takınırsın, yüzündeki ifade, hiç çıkarmayacağın bir maskeye dönüşür, seni fırlattıkları andaki suratınla kalakalırsın, takındığın sırıtkan ifade altı yıl boyunca değişmez, istediğin kadar farklı şekillerde gülümsemeye çalış, ciddi görün, şüpheci veya kızgın görün, o dehşet verici anda suratına yerleşen ifadeyi bir daha çıkaramazsın ve işte o an farkına varırsın sevgili dostum: Başkanlık koltuğu, Kartal Koltuğu, altı üstü rayların tepesindeki koltuktur ve o koltuğun adı Meksika Cumhuriyeti'dir." Bana bunları söylediğinizden beri Sayın Başkan, açık yüreklilikle size düşüncelerimi açıklamam, kendi çıkarımı düşünmeden tavsiyede bulunmam, "Cumhuriyet'in Başkanlığı" denen karnavalın yüksek tepesinden boşluğa bırakıldığınızı anladığınız anda yüzünüze yerleşen şaşkınlık ifadesini gizlemenize yardım etmem için beni ya- 58

55 nınıza aldığınızı her ikimiz de anlamıştık. "Seni seçerler, Seneca. İnsanlarla bağlantın kesilir. En iyi arkadaşların bile eleştirmez seni." Evet, ben güveninize layık olmaya çalıştım. Belki tavsiyelerim, verilebilecek en iyi tavsiyeler değil ama siz her zaman karşıt düşüncelerle tavsiyelerime karşı koyma hakkına sahipsiniz -zaten sizin de gördüğünüz gibi, bu düşünceler karikatürlerden ve gazete sayfalarından eksik olmuyor!-. Benim görevim (yani benim anladığım kadarıyla) size açık yüreklilikle ne düşündüğümü söylemek. Başkanlık Makamı'ndaki ilk üç yılınızı devirdiniz, samimi eleştirim Sayın Başkan, biraz iradesiz bir adam olarak görüldüğünüz yolunda olacak. Yaptıklarınızı görmüyorlar. Yapmaktan vazgeçtiklerinizi görüyorlar. Ben sizin felsefenizi biliyorum. Sonoı:-a'dan Yucatan'a, her şeyin Başkan'ın iradesine bağlı olduğu sıkıyönetim devirleri geçmişte kaldı. Yeniden moda olan Tardan marka şapkalar gibi, dönüş modası! Biz bunun hiçbir zaman tümüyle gerçek olmadığını biliyoruz. PRI'nin kadife eldivenli sıkıyönetimi, Meksikalı seçkin sınıfa, eleştirilerine, alaylarına ve genellikle kıt bilgiyle ileri sürdükleri düşüncelerine karşı belirli hoşgörü sınırları içinde yumuşatılmış bir politika izliyordu. Şairler, yazarlar, bazı gazeteciler, çadır tiyatrocuları, karikatürcüler, tanımlara sığmayan duvar ressamlarımız, iyi kötü her istediklerini yazıp çizebiliyorlardı. Aydın seçkin sınıfın devletin seçkin sınıfına yönelttiği eleştirilerdi bunlar, bir anlamda gaz çıkarma ihtiyacını gideriyorlardı, tıpkı Soto'dan Beristain'e, Cantinflas'tan Palillo' ya, birçok komedyenin yaptığı gibi. Bu nazik ayrıcalığın keyfini sürüyorlardı. Ama sinemacılar, çoğu gazeteci, bağımsız sendikalar, bu ayrıcalıkların yanına bile yaklaşamıyorlardı. Buna karşılık, yöneticilere ne demeli? Belediye başkanlarına, illerdeki askerlere, kolluk güçlerine, hatta aşağılık gümrük memurlarına? Bu yerel iktidarlar 59

56 sürüsü, Sayın Başkan, canları istediği gibi rüşvet yiyip cezasız kalıyorlardı. Yalnız ve yalnız rüşvet yiyenler özgürdü. Başkan kanunlara uygun davranmaya başlayıncaya veya "hararetle ahlaki bir mücadele" başlatıncaya değin, kanunsuzluk üzerine bir kültür yarattık. Tanrı aşkına, Sayın Başkan! İspanyol Sömürgesi günlerinden bu yana Madrid'de sürekli "rüşvet"ten dem vuruldu. Rüşvet, yiyicilik, avanta, dolandırıcılık, "ilişkiler"de meşru görüldü. Siz de bilirsiniz; "üçkağıt açmayan, yol alamaz". Sizin gibi temiz bir adam çıkıp da bütün bunlara muhalefet edince ve yıllar yılı pislik içinde kalmış ahırları temizlemeye kalkınca neler oldu? Siz, toplumun gücüne inanan demokrat bir Herakles gibi çıktınız ortaya, efsanevi Herakles'in değnek darbeleriyle yaptığı temizliği yapmaya kalkıştınız, tıpkı ilahi Herakles olan İsa'nın kamçı darbeleriyle tapınağı tüccarlardan temizlediği gibi. Ahlaki açıdan takdire değer bir insansınız, Sayın Başkan. Toplum kendi kendini temizlesin. Namuslular, namussuzları arındırsın veya namussuzlar kendi kendini arındırsın. Bir kez daha açık sözlülüğümü bağışlamanızı diliyorum, Sayın Başkan, izin verin eleştirilerimi biraz yumuşatayım. Siz de farkına varmışsınızdır; Meksika'nın yaşamında öyle karanlık bölgeler var ki, ancak elleri kirli olanlar bu bölgeleri kontrol edebilir. Siz bir yandan, halka rejimin aydınlık yüzünü gösteren namuslu memurların yükselmesi için elinizden geleni yapıyorsunuz. Bunun son kanıtı, şerefli bir asker olduğunu kanıtlamış olan Savunma Bakanınız, General Mondragôn von Bertrab'dır. Diğer kanıtı da, İçişleri Bakanı Berna! Herrera'dır. Herrera, yasayı uygulayan dürüst bir profesyoneldir ama şu Latince ilkeyi de iyi bilir: Dura lex, sed lex. Kanun katıdır ama kanundur. Oysa siz de, von Bertrab da, Federal Polis Şefi Cicero Arruza'nın acımasız bir zorba olduğunu ve 60

57 nedenli nedensiz baskı kurmak için ayrıntılara girmeyip, kestirmeden gittiğini çok iyi biliyorsunuz. Gerekli bir kötü mü Cicero? Belki. Ama asıl konuya gelelim, Sayın Başkan; görmeyi reddediyorsunuz, İcra Kurulu Başkanınız, Tacito de la Canal. Kendimi korkunç bir tehlikeye attığımın farkındayım; elimde kanıt olmadan suçlamada bulunuyorum. Önemli değil. Basit bir ahlaki gözleme dayanarak söylüyorum. Tacito gibi bir dalkavuk, dürüst olabilir mi? Bu denli körü körüne bağlılığın ardında dipsiz bir ikiyüzlülük kuyusu olacağından kuşkulanmıyor musunuz? Tacito de la Canal konusunda daha dikkatli olmak gerektiğini düşünmüyor musunuz? Yoksa anlaşmazlık çıkmasın diye kör gibi davrandığınızı, sırf huzurunuz kaçmasın diye Tacito'nun sadık ve sevimsiz bekçi köpeğiniz olmasına, sizi pohpohlamasına ve savunmasına izin verdiğinizi mi düşünmeliyim? Usanç veren, istenmeyen, açgözlü kişilerden kurtulmak için kale kapısına çirkin suratlı bir cüce dikmenin gerekliliğini yemin ederim anlıyorum. Dekorunuzun bir parçası olan çoban köpeğinizin, şerefli danışmanınızı, sadık dostunuzu, yararlı teknik adamınızı, kaygılı aydınınızı da ürkütüp kaçırdığını hiç düşündünüz mü? Ve ne için? Bütün yüzsüzler gibi, başkanın ilgisini elde etmek konusunda bu insanları en büyük rakibi olarak gördüğü için. Bir kez daha söylüyorum, Sayın Başkan, çözümlemelerimde yer yer kabalığa varan açık sözlülüğümü bağışlayın, ne var ki bunun için görevlendirdiniz beni; size doğruları söylemem için. İlk günden beri farkındayım bunun. Politikacı, aydının bedelini ödeyebilir. Ama ona güvenemez. Aydın sonuç olarak karşıt görüşte olacaktır ve bu da politikacı açısından ihanettir. Kötü niyetli veya iyi niyetli, Makyavelci veya ütopik, ne olursa olsun, iktidar sahibi her zaman haklı olduğunu düşünür, ona karşı gelen haindir veya en azından vazgeçilebilir kişidir. 61

58 9 Maria del Rosario Galvan' dan Bernal Herrera'ya Seni anlıyorum, Bernal, Başkanlık merkezi gibi can alıcı bir kuruma Nicolas Valdivia gibi bir yabancıyı kabul etmeden önce eksiksiz bir güvenlik taraması yapman gerekiyor. Bana gönderdiğin kartı dikkatle okudum. 12 Aralık l 989'da, Chihuahua'da, Ciudad Juarez'de, Meksikalı baba, Amerikalı anneden dünyaya gelmiş. Anne baba, Texas, El Paso'da çalışıyorlarmış ama Meksika'da yaşıyorlarmış. Nicolas, Ciudad Juarez'in Arşivi'ndeki nüfus kütüğüne kayıtlı. Valdivia on beş yaşındayken, anne babası trafik kazasında ölmüş. Valdivia, seninle benim de gittiğimiz Paris'teki okulda ortaya çıkıncaya değin, arada büyük bir boşluk var. Araştırdım. Konuları biliyor, öğretmenleri de tanıyor. Meksika'nın Fransa'daki büyükelçiliğinde, o zamanlar Büyükelçilik'in askeri ataşesi olan General Mondrag6n von Bertrab'la tanışıyor. Yon Bertrab, Ecole Nationale d' Administration'un genç öğrencisini rapor tutmak, bilgi belge toplamak gibi işlerde kullanıyor. Meksika'ya dönüşünde onu da beraberinde getiriyor. Valdivia, doğum yeri olan Chihuahua'da, beş yıl boyunca kendi olanaklarıyla okuyor. On beşinden yirmi beşine dek geçen dönemde ne yaptığıysa bilinmiyor. Şimdi Savunma Bakanı olan von Bertrab'dan bu konuda bilgi istedim. Gülümsedi. Haya- 62

59 tını kazanmak zorunda kalan kimsesiz bir yeniyetmenin yaşantısını kim bilebilir ki? Von Bertrab beni yatıştırdı. Anlatılanların altına imzanı koymak istersen onunla konuş. Nicolas, Meksika tankerlerinde, Hollanda yük gemilerinde, düzenli aralıklarla Tampico limanına da uğrayarak, oradan oraya dolaşmış, bu süreçte elinden kitap düşmemiş, düşe kalka eğitimini sürdürmüş, yeterlilik almak için ders içeriklerini almış ve en sonunda, Valdivia'nın azmini, gayretini, çetin şartlarda sürdürdüğü eğitimini ortaya koyan belgelerle başvuruda bulunan generalin ricasıyla Ecole Nationale d' Administration' a girmeyi başarmış. İşte böyle, Jack London veya Ernest Hemingway tarzı bir gençlik... Daha iyi bir tavsiye ister misin, Berna!? Hile hurdayla yaşamaktan daha iyi yollar da vardır belki böyle bir hayatta. Bir kez daha kadınca sezgilerime güven. Nicolas Valdivia melek gibi bakıyor yüzüme. Beni sevdiğini söylüyor. Beni sevmesine izin veriyorum. Ama öteki bakışı da yakalıyorum, kaçamak olanı, bu genç adamın, ona bakmadığımı düşündüğünde attığı kaçamak bakışı. Shakespeare' in Julius Caesar'da tanımladığı o "güçsüz ve aç" bakışı. Tutkunun bakışı. Melek yüzlü küçük bir şeytan mı? Tacito de la Canal'ı alt etmek için daha ne isteriz, sevgili dostum? Valdivia her şeyini bize borçlu olsun ve her şeyiyle kendini bize teslim etsin. Sezgilerim, aj an olarak biçilmiş kaftan diyor. Politikada taze kan gereklidir dersin bana ama tehlikelidir de. İzin ver, canım, riske giren ben olayım, bir zarar ziyan olursa da bedelini ben ödeyeyim. Sen ve ben, gerçekçi bir politik oyunun içinde yer alıyoruz. Zaman zaman da idealist bir politik oyun, Başkan l Ocak' ta bunu kanıtladı zaten, sonuç da felaket oldu. Ama sonuçta, hukuken kural dışı tutumumuzun neden olduğu fiili tepkiye bağlı olarak, güç kullanarak da olsa; gerçekçi bir politik oyun. 63

60 Reelpolitiğin iyi tarafı, yerleşmiş ilkelere dokunmadan, bir anda dönüştürülebilir olmasındadır. Nicolas Valdivia, senin ve benim reelpolitik anlayışımızın karşılaştığı rastlantısal bir durumdur. Aldığımız gibi çöpe de atarız. Düşünsene, bütün işvemle, Başkan olduğunda cinsel olarak onunla beraber olacağımı söyleyecek kadar ileri gittim. Sanırım inandı! Ya da teklifim düş gücünü harekete geçirdi ve arzusunu körükledi. Her neyse, tarantulanın mağarasına sokacak bir teknik adama ihtiyacımız vardı. Bizim yavru karınca Valdivia kendini ısırtır da ölürse, tant pis pour lui.1 Yerine başkasını koyarız. Şu an için Los Pinos'taki adamımız o. Onu kandırma ve idare etme işini bana bırak. Emin ol, kafası çalışıyorsa, bize titizlikle hizmet edecektir. "Meksika Başkanı olacaksın," dediğimde, genç Valdivia'nın kılı kıpırdamadı. Şaşırmadı. Belki de senin düşündüğünü düşündü. "Ya bize ihanet ederse, ya ağzını tutamayıp veya hırsına yenik düşüp planımızı açık ederse?" Bence bu oğlan son derece zeki. Bakışları okumayı biliyor. Benimkini okudu: "Bana ihanet edersen, kimse sana inanmaz. Gözünü hırs bürümüş küçük bir adam ve hatta belki de büyük bir salak olduğunu düşünürler. Kurban olarak lazım değilsin bana. Müttefik olarak istiyorum seni. Senin gibi bir Lucifer lazım bana." Akıllı olduğu kadar kibirli de. Bana inanıyor. Sorun, aldatıldığını anladığında çıkacak. İntikam almaya kararlı bir kurban gibi davranabilir. İntikam için harekete geçen kurbanlarımızın silahsız olduğundan emin olmamız gerekiyor. 1. (Fr.) Bize ne/ne yapalım/ölürse ölsün. (Ç.N.) 64

61 10 "La Pepa" Almazan' dan Tacito de la Canal' a Aşkım, altın keltoşum, tuzlanmış yumurtam, söyle bana, sevgili olduğumuzdan beri sana hiç durmadan mektup yazdığıma ve bugün artık her zamankinden de çok, küçük aşkım, senin kutsal adını anmamaya özen gösterdiğime göre, sence şimdi sana mektup yazmamın benim için bir sakıncası olabilir mi? Biliyorsun; günün birinde, aradan yıllar yıllar geçtikten sonra, Yucatanlı büyükanneciğimin sandığında aşk mektupları destemi bulsunlar istiyorum. Onları bulduklarında, kocasına ihanet eden bir kadının değil, tutkulu ve romantik, aşık bir kadının mektuplarını bulmuş olacaklar. Evet, senin tutkulu ve romantik aşığınım ben, koca göbekli keltoşum benim, hiç yoktan iyidir, diyecek sivri dilliler ama bilmiyorlar ki o tatlı dilin ne kadar lezzetli, uzun ve de işinin ehli, senin deyişinle kaymak taşından kusursuz Venüs bedenimde öpücüklerle dolaşırken. Neyse, bu kadar zevk yeter, isimsiz aşkım benim, sadede gelelim, konu, entrikacı MR'nin, rakibin BH ile her seferinde biraz daha yakınlaşması. Kimi zaman fazlasıyla iyi niyetli davranıyorsun, benim temiz yürekli sevgilim ve B'ye olan sadakatinden dolayı, seni vicdansız bir dalkavuk gibi göstererek yıkmak isteyenlerin farkında olmuyorsun. O alçak çiftin bütün derdi, seni, gözünü hırs bürümüş, açgözlü, son derece ah- 65

62 laksız, yükselmek ve bir sonraki dönemde B olabilmek için B'nin çevresini kullanan, bir göt yalayıcı gibi göstermek. Altıncı hissimizle düşünmediğimiz için sevgili T, "periyodun" üçüncü yılı geride kaldı (periyot derken ilahi hormonlarımdan da söz etmiyorum) ve B periyodunda önemli olan tek şey, B'nin yerine geçecek olan kişi. Olayları nasıl gördüğümü anlayacaksın şimdi. MR, BH ile müttefik. BH'nin gücü, herkesin övdüğü soğukkanlılığından ve dengesinden ileri geliyor. Hırsızlar diyarında dürüstlüğüyle ün yapmış olmasından kaynaklanıyor. Kirli işleri çevirmeyi, B'nin kulak verdiği bayan MR'ye bırakıyor çünkü, senin de bildiğin gibi B, kadir bilir bir insan ve ikisi de şu anda bulundukları yerlerde değilken, MR, B'nin aşığıydı ve politikanın temel hilelerini B'ye öğretmişti. B'nin hem iyi hem kötü tarafı, kadir bilir bir adam olması. Baksana şekerim, herkesten çok senin kıymetini biliyor, tatlım, yakışıklım. Şey de kel (ay, seni ima etmedim, kutsal kelim benim) ve arzuladığımız şeyin peşine düşeceksek eğer, o şeytani çiftin hatasını yakalamak, senin için de benim için de daha önemli hale geliyor. Hem kazançlıyız, hem zarardayız. Benim harika kocam, Cebelitarık kayası gibidir. Hiçbir şey yerinden oynatamaz onu, can sıkıcıdır ama güvenilirdir. Bu çiftin kuşkulu bir hareketini yakalaması yeter, gidip B'nin karşısına ıkar, t!pkı Musa'nın elinde emirlerle, dağda ortaya çıktığı gibi. Kocam, insanlara kendini suçlu hissettirmek konusunda bir dahidir. İkimizin de bildiği gibi B kendini suçlu hissetmeye hiç dayanamaz. B'nin şüpheye düşmesi için, BH'nin yanlış bir adımını kocamın B'ye bildirmesi yeter. İnan tapılası lahmacunum benim, B'yi kazanmanın en iyi yolu, onu şüpheye düşürmek. Biliyorsun, B'nin aradığı tek bir şey vardır: güvenlik, güvenlik, daha fazla güvenlik. Endişeye kapılmamız için neden yok. Güvenli 66

63 olduğu sürece, yani önceden kestirilebilir ve emniyetli olduğunda, rüşvete bile göz yumar. Ulaştırma Bakanı Felipe Aguirre'nin durumunu ele al. Ruhsat verdiği her anlaşmayla, bir rumbacının kıçından daha nefis parçaları götürdüğünü hepimiz biliyoruz. Sübyan düzmeye benzeyen şu yağlı rüşvet kuramını B de biliyor kuşkusuz. Biliyor ve önemsemiyor (yani öyle sanıyorum, şekerim!). Ulaştırma Bakanı, namussuzun teki. Bilinen, kabullenilen, özümlenen. Ne istersen. Ama BH! Kendisinden doğruluk, namus, ahlak ve bunun gibi yenip içilmeyen her şey bekleniyor (ya da bizim tarifsiz Sayın B'miz bekliyor). Bu yüzden, benim güçlü kuvvetli keltoşum, yukarıda sözü geçen şahsiyetin iktidar hırsını şişlemek için, BH'nin ya da başıboş MR'nin kuşkulu bir hareketini yakalamak yeter. B, başka birtakım nedenlerle sana deli gibi güveniyor. Bunu avazı çıktığı kadar bağırarak söylüyor. Bomba! Tacito olmadan, minicik bir adım bile atamam. Çifte bomba: İhtiyacım olan her şey için, Tacito yeter de artar bana. Los P'de konuşulanlar, buraya, Merida'ya kadar geldi: "T, benim en sadık hizmetkarım, T olmadan adım bile atamam, kendime güvendiğim gibi güveniyorum T'ye. T, hiç sahip olmadığım oğlum gibi... " Vesaire, vesaire, vesaire. Değerli lahmacunum benim, izin almadan frenkincirine çıkan kartaldan daha kartal olmalıyız biz. Başkanlık koltuğunu süsleyen kartal! Nasıl bir üstünlüğe sahibiz? Başlangıç olarak, tedbirliyiz. Politikada zinadan iyi alıştırma yoktur. Küçük gizler, küçük gizler. Büyük sürprizler, büyük sürprizler. Kimse bizden kuşkulanmıyor, aramızda hiçbir bağlantı kurmuyor. Ben burada, sülünler geyikler diyarında yaşıyorum, aşk randevularımız Cancun'da gerçekleşiyor, kimse kuşkulanmıyor. Hayret! Kafana geçirdiğin şu hip- 67

64 pi peruğuyla, otelde kimse seni tanımaz, kusura bakma tatlım, yakışıklım ama, iki üç genç gringoyla en son plaja gittiğimizde, içlerinden biri beni diskoya, dansa davet etti ve şöyle dedi: "Bırak babanı, yalnız kalsın, tek yaptığı, öğle uykusu çekmek zaten." Affet, affet, affet babacık, sana bunu söylememin nedeni, ne kadar, ne kadar tedbirli olduğumuzu anlaman. Oralarda bize kara çalmaları için neden yok. Sen UNAM'da1 Yurttaşlık öğretmeniydin, artık ölü bir parti olan PRI'nin sözünün eri delegesiydin, dünün adayı, bugünün B 'sinin, sadık campaigner'ı2, ardından headhunter'ıydın. 3 Yani her türlü hileli işe yabancıydın. Seni azgın bir erkek olmakla suçlayabilirler ve haksız da değiller, aziz sevgilim; ama bu bir suç değil, hafif bir suç bile değil. Ama cepçi olmakla suçlayamazlar. Bununla ilgili hiçbir şey söyleme bana. Nasıl yaşadığını görüyorum. Colonia Cuauhtemoc'ta, tek odalı küçük bir apartman dairesi. O feci mutfak, çöp ve merdiven boşluğundan yükselen çiş kokusu. Asansörün bile olmadığına göre. Sears'dan alınma üç önemsiz takım elbise, kutsal eşya mahfazasından farkı kalmamış altı çift El Borcegui ayakkabı, Ocak ayında kelini soğuktan koruyacak iki adet Bask bere. Tanrım! Sen yoksa bir çileci misin, lahmacunum benim! Bilmedikleri, kelliğin erkeklik göstergesi -ikincil derecede derler ama, sonuçta göstergesidir işte- olduğu ve sen eğer geri kalan her konuda göründüğün kadar alçakgönüllüysen bile, erkekliğinle ilgili Tanrı vergisi yeteneklerin rakip tanımıyor, azgın tekem benim. Tanrım sana çocuklu- 1. Universidad Nacional Aut6noma de Mexico - Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi. (ÇN.) 2. (İng. ) Bir dava uğruna savaşım veren. (Ç.N.) 3. (İng.) Kafa avcısı. (Ç.N.) 68

65 ğunda, şu bildiğin şey hariç her şeyi vermiş: Tarzan'ın atılganlığını, Temel Reis'in aletini, şempanzenin kamışını, tam sana göre utangacım benim, ve bana göre, sana tapan ve seni arzulayan P' ciğine göre, evet, işlet saksıyı, dayanmamız gereken iki kısacık yıl kaldı. Tapıyorum sana, T, söyle bana, bir daha ne zaman görüşeceğiz. Bir kez daha söylüyorum: Temiz eller, bükük beller ama hepsinden önemlisi pencereler aşkım; dikkat, ara sıra da, inşallah, küçücük bir delik... 69

66 11 Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan' a Sen diye hitap etmeme izin verdiğin için teşekkür ederim, Maria del Rosario. Bu benim için bir ödül oldu, özellikle de beni yerleştirdiğin görevin yarattığı zararı karşıladığı için. Biliyorum, kararı Sayın Başkan verdi. Biliyorum, Yönetim katında bir masa sahibi olmamı, senin aracılığınla ona borçluyum. Ama bana ödettiğin bedele bak, Tanrı aşkına! Bütün gün Tacito de la Canal'ın yüzünü görmek zorunda kalmak! Hakkında anlattıkların, karanlık gerçek karşısında güdük kalıyor. Ona katlanıyorsam, seni sevdiğim ve benim adıma Başkan' a ricada bulunmana minnettar olduğum içindir. Nedenlerine de saygı duyuyorum. Teran Yönetimi'ndeki ilk görevim başkana çok yakın, buraya Başkanlığın kalbi de denebilir, burada, Başkanlık sekreteri Tacito de la Canal'ın emrinde çalışıyorum. Kendimi terbiye etmem ve böylesine tiksinti uyandıran bir adamın bana varlığıyla her gün eşlik etmesini kabul etmem gerekiyor. Boyun eğmeliyim. Saygı göstermeliyim. Eğer bu da aşkımın kanıtı değilse Maria del Rosario, genç Werther tarzı romantik bir intiharın ötesinde bilmem sana daha iyi ve kesin bir kanıt sunmak için ne yapabilirim. Bir yerlerden başlamak gerek, diyorsun, umarım bu görevden diğerine geçiş sürecim hızlı ve eğitici olur. Vekil De la Canal'ın aşırı saygılı hali, Başkan'ın kar- 70

67 şısında yerlere eğilişi, Kral'ının yanı başındaki Kardinal gibi, amirinin yanı başındaki kesintisiz görevi, Tenin her kalktığında veya oturduğunda, sandalyesini tutmak için uşakların aceleci tavırlarıyla harekete geçmesi midemi bulandırıyor. Yemek zamanı Başkan'ın peçetesini yayan, Tacito olmak zorunda mı? Lorenzo Teran o kadar içi dışı bir olan bir insan ki, yemeğini ceketsiz yiyor, et artıklarını köpeği El Fara6n' a atıyor... Bilmem, Personel Şefi köpeği kendi elleriyle mi beslemek ister yoksa doğrudan kendisi mi köpek olmayı ve dört ayak üstünde başkanlık sofrasının artıklarını yemeyi yeğler. Politik köleliğin adamı ne aşağılık hallere sokabileceğinin örneğini göstermek istediysen, Maria del Rosario, daha iyi bir yer veya daha usta bir oyuncu seçemezdin. Bu görevde bir haftamı henüz doldurdum ama sana hemen küçük bir çözümleme yapabilirim. Tacito de la Canal, gizlilik ustası, gölgelerde korkusuzca hareket ediyor, gün ışığında alçakgönüllü, işine geldiğinde cömert ama doğuştan cimri. Astlarına davranışını izlemek yeterli. Sanki korkuyla karışık bir kırgınlığı var çünkü artık ast değil ama yine olabilir. İşe, kendisini utandıran tuhaf bir kılıkla gelen bir sekreter var. Kırk yaşlarında -gözden kaçmıyor- ve küçük bir kız çocuğu gibi giyiniyor. Ama genç kız gibi değil, Maria del Rosario, tam anlamıyla, gerçekten de kız çocuğu gibi. Lüle lüle saçlar ve gök mavisi -baby bluebir kurdele. Mavi veya pembe tafta elbiseler, melek işli şoset çoraplar, mary-jane stili rugan ayakkabılar. Yetişkin olduğunu gösteren şeyse, kırışıklarını gizlemek için pudra küpüne batmış olması, dudaklarına sürdüğü ciyak kırmızı ruj, alınmış kaşlar, rimele bulanmış kirpikler. Onu görür görmez, bu kadının bir sırrı olduğunu düşündüm ve akıllıca ve insanca olan, ona saygı duymak olacaktı. 71

68 Dün çocuk sekreterin döner sandalyesinde oturan bir Barbie bebek gördüğümde hissettiğim mide bulantısını, dehşeti tahmin edemezsin. Sekreter şaşkınlığını yenince, Barbie'nin san saçına iğneyle iliştirilmiş kartı okudu. Kartta ne yazdığını bilmiyorum ama sekreter notu okudu, gözyaşlarına boğuldu ve bebeği çöp sepetine fırlattı. Olayı araştırmak istedim ve orta yaşlı, kalıbı yerinde, tok sözlü bir sekreter olan Penelope'den, vekil De la Canal'ın, Doris'i -çocuk kadının adı- on yaşında çocuğa alınacak hediyelerle aşağılayarak eğlendiğini öğrendim. Şu türden sözlerle de paylarmış: "Annen ne der sonra? Kendini hiç de işine vermiyorsun. Öğretmeninden ceza alacaksın." Sonra Doris Tacito'nun odasına girermiş ve yarım saat sonra ağlayarak çıkarmış ama elindeki kurdeleyle dağılmış halini ve ağladığını gizlemeye çalışırken, bir yandan da sutyenini düzeltirmiş... Penelope'nin dediğine göre vekil De la Canal'ın çalışanı, onun "domuzcuğu" olmalı, böyle bir çalışanı olmadan yaşayamaz, Doris onun için kusursuz bir kurban oldu. Maria del Rosario: Tacito'nun odasına girmeden önce her zaman telefonla haber veriyorum veya kapıya vuruyorum ama dün dayanamadım ve habersiz girdim. Doris, De la Canal'la yalnızdı. De la Canal, çocuk kadını sıkıştırmış, sağ eliyle memesini okşuyordu, sol elini de fırfırlı külotunun içine sokmuş, kulağına şunları fısıldıyordu: "Sakın annene bir şey söyleme, yoksa seni çok kötü cezalandırır. Benim yanımda iyi bir kız ol, ben de sana daha çok oyuncak bebek alayım. Annenden kork ve ona her konuda itaat et - birlikte yaptıklarımız konusunda değil tabii, küçük orospum." İnan bana, Tacito de la Canal'ın zalimlikleri, ahlaksızlıklarından da beter, Maria del Rosario. Öyle alçakça 72

69 iğrençlikler yapıyor ki: Örneğin her hafta ofisin kırtasiye depolarını geziyor, kurşunkalemleri, antetli kağıtları, antetsiz mektup kağıtlarını, klipsleri, silgileri, makasları, klasörleri, gazlı kalemleri ve diğer malzemeleri sayıyor. Dün, açıkgöz Penelope ondan önce davranıp, eksik malzemeleri gözden geçirdi. "Ben bütün malzemenin tam sayısını biliyorum, Sayın vekil. Arzu ederseniz, beraber gözden geçirelim, hiç eksik olmadığını göreceksiniz." "Hepsini zamanında yerine koydunuz mu, Bayan Penelope?" diye sordu küstah De la Canal. "Hiç almadım ki, Sayın vekil." "Demek ki masamın üstünü karıştırıyorsunuz, Bayan Penelope" "Görevim, hiçbir şeyinizin eksik olmadığından emin olmak, Bay Tacito." Ne yaptım, biliyor musun, Maria del Rosario? Doris'i kolundan tuttuğum gibi Fratina mağazasına götürdüm, baştan ayağa siyah giydirdim; iyi bir terzinin elinden çıkmış siyah elbise, siyah ince çorap, stiletto ayakkabılar, Chanel çanta. İşte oldu. Sonra elinden tutup annesinin Colonia Satelite'deki evine götürdüm. Çocuk Doris korkudan taş kesildi, onu, aksi, gözleri boş bakan bir ihtiyar olan annesine takdim ettim, kadının elinde bir top yün vardı, tekerlekli sandalyede oturuyordu, yanında bir sürahi limonatayla analjezik deposu vardı. Ha, bir de kucağında çirkin bir kedi. Tek söylediğim şu oldu: "Doris şu andan itibaren ofise böyle gidecek." "Siz de kim oluyorsunuz, kahrolası?" "Onun amiri, hanımefendi, eğer kızınızın maaşını eve getirmesini ve size bakmasını istiyorsanız, Doris'in ofise bu şekilde gitmesi sizin için iyi olur, aksi halde, onu kaçırırım hanımefendi, Doris de bundan böyle benimle yaşar... " 73

70 İhtiyar çığlık attı, insanın beyninde aniden bir şimşek çakar ya, işte bende de öyle oldu ve kadına Gezgisel olarak şöyle dedim: "Aman dikkat, sakın ola o utanmaz De la Canal' a bir şey söylemeye kalkmayın. Bu konu burada kapanmıştır, hanımefendi. Bundan böyle kızınızı satmaya kalkışmayın, yoksa sizi hapse tıktırırım." İhtiyar çığlık çığlığaydı, kedi, sahibini korumak ister gibi tehditkar bir ifadeyle ciyaklayarak yerinden fırladı. Uğursuz kedinin kıçına bir tekme savurdum. Doris annesinin yenik düştüğünü görünce ilk kez gülümsedi. Artık yaşına uygun bir kadın gibi giyinerek gidiyor işine. Penelope bana göz kırpıyor ve zafer işareti yapıyor. Ama Tacito bana sahici bir nefretle bakıyor. Baştan beri her şeyi anladığımın farkında. Güçlülerin karşısında yaltakçı. Güçsüzlerin karşısında kibirli. Ben neredeyim onun gözünde acaba? Doğrudan gözlerinin içine bakıyorum. Bakışlarıma karşılık vermekten başka çaresi yok. Ben gülümsüyorum. O gülümsemiyor. Doris'in ofisine gelmesini istediğinde, ona şöyle diyorum: "Kusura bakmayın, Sayın Vekil. Doris benim için acil bir iş yetiştiriyor." Pezevengin saçları olsaydı, eminim diken diken olurdu. 74

71 12 Bernal Herrera' dan Maria del Rosario Galvan' a Stratejinin doğru olduğundan emin misin? Korumana aldığın Nicolas Valdivia, Tacito de la Canal'la çalışıyorsa, yalnızca deneyim edinsin diye değil. Düşmanımızı yakından tanısın diye de değil. Tacito'nun zayıf noktasını bulsun, onu saf dışı edecek gerçeği, suçlu çıkaracak davranışını yakalasın diye orada. Adamın pisliğin teki olduğunu zaten biliyoruz. Politik yaşamında tanıdığın cezasız kalmış pisliklerin hesabını tutsan, bugün hala ceza almamış olarak ama zengin bir şekilde yaşadıklarını görürsün. Tacito'yu iş üstünde yakalamak lazım. Valdivia ne bulmuş? Pek az şey. Zaten bildiğimiz şeyler. Tacito'nun dalkavuk olduğunu. Acımasız olduğunu. Üstündekilere yaltaklandığını, altındakileri becerdiğini. Başkan'ın ona kullanılmış mendil gibi davranmasına izin verdiğini. Başkan' ın da lüks hizmet veren bir uşağa ihtiyacı olduğunu. Münasebetsiz tiplerden korunmak için belki Başkan'ın da çivili tasmasıyla kapısını bekleyecek sadık bir bekçi köpeğine ihtiyaç duyduğunu. Yeni bir şey yok. Yöneticilerin en okumuş, en bilgili olanı, her şeye evet diyen bir evet efendimcinin sunduğu güvenliğe ihtiyaç duyuyor. Görüyorsun işte, Başkanımız asırların alışkanlığını devam ettiriyor. Prusyalı Federico veya Büyük Catalina gibi, sarayına Fransız Aydınlan- 75

72 ması'nı, Voltaire'i, Diderot'yu getiriyor, o da dostumuz Xavier Zaragoza, diğer adıyla "Seneca". Ama Federico' nun aynı zamanda potinlerini yalayacak, Fredersdorf adında bir valesi vardı, Catalina'nın da Potiemkin'i, başka bir şeyini yalasın diye. Lorenzo Teran'ın da Tacito de la Canal'ı var işte. Tatmin olmadım, arkadaşım. Zaman daralıyor, politikada zaman, hamlenin yarısı demektir. Önümüzdeki altı ay içinde Tacito'yu buradan şutlamazsak, başkanlığa aday olmak için görevini tramplen olarak kullanacak. Ne var, biliyor musun? Tacito de la Canal'ın rakibi olmak beni yalnızca iğrendirmiyor, aynı zamanda küçük düşürüyor. Tacito gibi bir solucana karşı 2024 seçimlerini kazanırsam, zaferim o denli büyük olacak ki, kendimi ayağıyla karafatma ezmiş bir adam gibi hissedeceğim. Gösterişli bir zafer olacak. Eğer Başkan'ın üstündeki etkisinden yararlanarak kazanan o olursa, bu benim politik yaşamımın sonu olur. Maria del Rosario, beni tanırsın, korkak değilimdir, sorumluluklarımı bilirim. Hayat bizi dosttan öte götürdü; müttefik yaptı. Kader birliği yaptık. Sana ihtiyacım var çünkü kadınsın. Çünkü ünlü kadınlık içgüdülerinden fazlası var sende. İçgüdülerine az bulunur bir politik yetenek ekleniyor. Göze görünmeyen gerçeği görebiliyorsun. Kafanı yan tarafta olan bitene çevirip bakmayı biliyorsun. Benim gözümden kaçanı görüyorsun. Sana bilmediğin bir şey söylemiyorum (ya da daha önce söylemediğim). Sensiz ilerleyemiyorum. Ortamdaki korkunç saldırıları karşılayabilmemi sağlıyorsun. Politikada son derece gerekli olan bir güç aşılıyorsun: kendinden emin olmayan insanlar sürüsünü idare etme gücü. Bunun nasıl yapılacağını biliyorsun, bunu yaparken seni izledim. Kabinenin en gerzek üyesine (gerçi bunlar sürüsüne bereket) kendini Bonaparte'a kardeş olmuş Aris- 76

73 toteles gibi hissettiriyorsun. Ve adamlarda güven uyandırarak, beni temsil ettiğini, benim yönergelerime uyduğunu düşünmelerini sağlıyorsun. Olağanüstü yetenekli bir kadınsın ama kendi hesabına çalışan bir aj an değilsin. Sonsuza dek Bernal Herrera'ya bağlısın. Hepsi de sanıyor ki, onlara verdiğin katkıyı ve tavsiyeleri ben istediğim için veriyorsun. Tarım Bakanı Epifanio Alatorre, şeker fiyatında gerçekleşecek düşüşü haber aldığı için gelip bana teşekkür etti, üstelik bir hazineymiş gibi ahmakça şeker stokluyordu ve fiyatın düşeceğinden kuşkulanmıyordu bile. Avrupa Birliği' nin ve Amerika Birleşik Devletleri'nin tarım politikasının, fakir ülkeleri tarım ihracatında köşeye sıkıştırmak üzerine kurulu olduğundan Bakan Alatorre'nin zerrece haberi yok; az ve ucuza satıyoruz ve fiyatların yükseleceğini umarak mal stokluyoruz ama bu şekilde hiçbir şey elde etmiyoruz. Gelişen dünyada kıtlık olmayacak. Dilenciye karşı bir eli açıklık görülecek, o kadar. Sadaka. Bayındırlık İşleri Bakanı Antonio Bejarano hayatını bana borçlu, çünkü müteahhit Bruno Levi'nin, Bakan'ın eski işinde rakibi olan şirketle birleşmesiyle ilgili bilgi edinmesini sağladın. Bakan rakip şirketin işlerini, adamlara kara çalan piyonları vasıtasıyla engelleyebilmişti. Tacito'nun böyle hileli bir hamleyle faka basmasını ne kadar isterim. Ama Bej arano'nun politik bakımdan hiçbir önemi yok. İstediği kadar yoldan çıksın. Bununla birlikte, fırsat bu fırsat, adamın üstünde güç elde ettik. Sen ve ben olmasaydık, şansı kesinlikle yaver gitmeyecekti. Böyle devam edebilirim, sevgili hanımefendim benim. Bize, ne sana ne bana herhangi bir şey borçlu olmayan tek kişi, balıkların en büyüğü, 2024 seçimleri için meydana çıkan tek rakibim. İşte bu noktada korkunç şekilde zayıfız. Tacito'nun yüksek zekasına inanmıyorum ama çiftliklerde şu işini bilen dedikleri cinsten bir adam, 77

74 frenkincirinin üstünde1 duran bir Machiavelli, engin bir entrika çevirme gücüne sahip biri olduğunu biliyorum, sevgili dostum, tıpkı bizim birbirimize duyduğumuz engin minnettarlık ve gönülden bağlılık gibi. Bütün Devlet bakanlarının, sana bana olduğu kadar, Tacito'ya da onlarca iyilik borcu olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Azizlerin azizi Sayın Başkan'ın ofisinin, bizim köşeli "oval ofisimizin" anahtarlarına sahip olması boşuna değil. Herhalde bunun ikili bir mücadele olduğunu düşünmek zorundayız ve başarılarımıza güvenip rehavete kapılmamalıyız. Şimdi söyle bakalım, korumana aldığın şu Valdivia, Tacito'nun memurları içinde henüz kabuk bağlamadığına göre, sekreterleri baştan çıkartmanın dışında, Tacito'yu mahkum ettirecek sırrı bulmayı başarabilecek mi? Güçsüz bir olasılık, Bayan Maria del Rosario, gerçekten güçsüz. Tacito de la Canal'ı ciddi şekilde suçlayacak kanıtlara bir an önce ulaşamazsak üzülerek söylüyorum, iş kavgaya kalır, onun ve benim eşit güçlerde çarpışacağımız bir kavgaya. Buna göz yummak istemiyorum. Açık bir üstünlükle meydana çıkmak istiyorum. Peki ne? Akıllı, sezgileri güçlü ve baştan çıkarıcı kadın olarak kazandığın haklı şöhrete güveniyorum. 1. Yazar, Meksika'nın ulusal bayrağına gönderme yapıyor. Frenkincirinin üstünde duran kartal. (Ç.N.) 78

75 13 Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan' a Sevdiğim ve hayranlık duyduğum hanımefendiciğim, bir kez daha emirlerinizi yerine getirdim (gerçi siz nezaketen "tavsiyeler" diyorsunuz) ve sizin de tavsiye ettiğiniz gibi, "onaylanma gayreti" içinde ve "politik eğitimimi parlatmak" adına, Veracruz limanına gittim. Söz konusu Şahsiyet'e sunmak üzere tavsiye mektubunuzu da yanımda götürdüm. Oradaydı, tıpkı söylediğiniz gibi, Cafe de la Parroquia'nın girişinin önündeki bir masada oturuyordu. Elinde bastonu, önünde dumanı tüten sütlü kahvesi vardı. Sizin, benim ve Meksika halkının bildiği gibiydi görünümü. Kırılgan bedeninin üstündeki asil başı, inanılmaz geniş bir alın, geniş yollar kadar açık şakaklar, kusursuz saç kesimi, hafifçe kır düşmüş ve iyice fırçalanmış (neden bilmem, söz konusu Şahsiyet, baştan ayağa fırçalanmış izlenimi bıraktı bende). Ve kuşkusuz en akılda kalan özelliği, bakışıydı. Bir serçe kadar dalgın, bir şahin kadar keskindi. Aslında.. sözcüğün her anlamıyla bir kartaldı o, bakışlarındaki canlılığın veya dalgınlığın derecesi ne olursa olsun, her ikisi de kusursuz.ca hesaçlanmıştı. Cumhuriyet' in başka hiçbir Başkan\ ortakyaşar sıfatını ve kartal simgesini onun kadar hak etmemiştir. Kartal Koltuğu'na kendisi olarak oturmuştu ama o koltukta oturan 79

76 Önemli Kişi kartaldı. Ve hem insan hem kartal olarak o koltukta oturanların ikincisi değil, ilkiydi. Şimdi bütün dünya onu Kapı Önündeki İhtiyar olarak tanıyor. Ama adı veya yaşı değişmiş olsa da, iki kara perde gibi gözkapaklarını gölgeleyen, gözaltlarındaki derin çukurlar değişmemiş. O kederli ifadeyi ancak kalın kaşları aydınlatıyor. Dağların zirveleri "hep karlıdır" derler. Kapı Önündeki İhtiyar'ın kaşları da "hep siyah", ilerlemiş yaşına göre taze kalan ama yine de dudak kenarlarındaki derin çizgilerle belirginleşen ve kendini ele veren kalın dudaklarında donup kalmış gülümseme iziyle karşıtlık oluşturmasa, hanımefendi, neredeyse şeytani denebilir o kaşlar için. Ağzıyla gözleri arasında keskin hatlı bir burun, daha çok Romalı burnu, temkinli ama kafese tıkılmış bir köpeğin geniş nemli burun kanatları gibi kendini ele veriyor. İhtiyarın görüntüsü hakkında kendi izlenimimi aktarmak için anlattım bunları, sizin zaten fazlasıyla bildiğiniz şeyler. Buralarda böyle tanıyorlar onu: Kapı Önündeki İhtiyar. Cafe de la Parroquia'nın önünde açık havada, dizlerinin üstünde La Opini6n 'un açık duran bir sayısıyla gün boyu bir masada oturup, iki yudum madensuyu arasında hoş kokulu Coatepec iksirini yudumluyor. Her zamanki gibi iyi giyinmiş, çizgili koyu gri takım elbisesini, içine beyaz gömleğini giymiş, hiç çıkarmadığı küçük beyaz puanlı fularını takmış, manşetlerine kartal ve yılan desenli kol düğmelerini geçirmiş, ok desenli çoraplar, çok iyi cilalanmış siyah ayakkabılar giymiş. Kendimi tanıttım, benim için yazdığınız mektubu verdim ve söylediğiniz gibi, Kapı Önündeki İhtiyar, amentüyü ezberden okuyan bir rahip edasıyla, politik tavsiyeler ve tanımlar listesini sıralamaya başladı. Son derece esprili bir ihtiyar. İşin aslı, çok yaşlı bir ihtiyar 80

77 olduğu gözden kaçmıyor, gençler onu uzun zaman önce unutulmuşluğun mezarına gömmüşler bile. "Mezara girişimi hızlandırmayı insanlığa hizmet sayanlar var." Gülmeden güldü, anlaşılan, hep böyle gülüyordu. "Onlara bu zevki tattırmayacağım. Kimilerinin dediği gibi 'politik bir engel' olmayı sürdüreceğim." Ardından ünlü özdeyişlerini söylemeye girişti (siz zaten bu konuya dikkatimi çekmiştiniz ve o da bana söylediğinizi ve benim de beklediğimi bildiğinizi biliyordu). Kendi özdeyişleriydi bunlar ama öylesine eski ve bilindikti ki, politik folklorumuzun bir parçası haline gelmişti. Ama söylediğim gibi, ihtiyarın esprisi boldu ve belli bir ölçüde, ifadesiz bir yüzle özeleştiri de yapıyordu. "Bana ait olduğunu düşündükleri şu özdeyişleri bir çırpıda geçelim de, yinelemek zorunda kalmayalım... " "Ben sizi bir engel gibi gören gençlerden değilim, Sayın Başkan. Benim açımdan size ait olan her şey yeniliktir." '"Bana ait olan' da nedir? Hem bana 'Sayın Başkan' demeyin. Unutmayın, artık başkan değilim." "Fransız eğitimimden kaynaklanıyor, Sayın Başkan. Fransa' da hiçbir şey eski değildir. Bu türden bir düşünüşe nezaketsizlik gözüyle bakılır." "Veracruz'da bir Fransız daha, ha!" diye bağırdı gülümsemeksizin. "Adımını atsan, Fransız!" "Paris Ecole N ationale d' Administration' da eğitim aldım... " "Pasta Savaşı'nda gemileri geldi buraya." "Ne savaşı...?" dedim, hanımefendi, "Meksika'nın tarihöncesi dönemine ait boşluklarımın bilincinde olarak." "Geldi tabii, gelmez mi" dedi, sütlü kahvesinden bir yudum alarak. "Ciudad de Mexico'da yaşayan Remortel adında Fransız bir pastacı, bir halk ayaklanmasında çıkan 81

78 kargaşada, kalabalığın eklerleriyle ayçöreklerini yerle bir etmesinden şikayetçi olmuş. Böylece 1838'de, Fransızlar, pastaların bedelini ödetmek için bir filo yollayıp Veracruz' u bombalamışlar. Ne düşünüyorsunuz? Mapy Cortes'in oynadığı filmi görmediniz mi?" "Mapy ne?" "Puerto Ricolu bir hanım, beyefendi. Adamın nefesini kesen bir dişi. Korku veren butlar. Pim-pam-pum dedikleri bir kanga dansı yapardı," dedi ve sütlü kahvesinden bir yudum daha aldı. "Gelmez mi... " Mapy Cortes' in ve pim-pam-pumun, Fransa'daki Ulusal İdarecilik Okulu'nun her önüne geçişinde parça parça olan saygınlığımı yeniden kazanmaya uğraştım. "Gelmez mi, Hernan Cortes 1519'da karaya ayak bastığından bu yana, bütün dünya Meksika'ya Veracruz'dan girdi... " "Dönüşlerinde Maximilian ve Charlotte İmparatorluğu' na destek veren Fransızlar, l 862'de -anıların özlemi bir an için dumanlı gözlerinde bir ışık yaktı-. Bayraklar havada buraya giren Belçika, Avusturya, Macaristan, Alman askeri birliklerini, Prag, Trieste, Marsilya halkını, Fransa ordusunun emrindeki Cezayirli piyadeleri, Bohemyalıları, Flamanları görseydiniz, dostum, kartal desenli sade bir bayrak, sonra çift başlı kartallar, taç giydirilmiş kartallar, dövüşmeye hazır kartallar. Bizse burada böyle tek bir kartalla -ama ne kartal- genç dostum Valdivia, muhteşem bir kartal, eşsiz, pençeleriyle bir frenkincirinin üstünde duruyor, bir yılan yutuyor, Avrupalılar bunu beklemiyordu, ha, öyle değil mi?" "Sanırım beklemiyorlardı, efendim." "Ah, bir de İmparatorluk birliklerinin Veracruz'da bıraktıkları esmer tenli, mavi gözlü çocuk ordusu var. İmparatorluk Süvarileri filmini görmediniz mi?" "Hayır ama Fernando del Paso'nun harika bir roma- 82

79 nını okumuştum: İmparatorluk'tan Haberler." "Hiç yoktan iyidir" dedi, acıyarak. "Bir şeyler biliyorsunuz, o halde." Gözlerini uzaklara, denize ve San Juan de Ulua Kalesi' ne dikti. Gri, görkemli bir kütleydi, caydırıcı bir etkisi vardı, deniz ortasında bir yasak kayalık. İhtiyar ona bakışımı yakaladı ve bakmamdan hoşlanmadı. Bir şey sormuş gibi yanıt verdim. "Hayır, Sayın Başkan... bağışlayın, çocukluk günlerimden aklımda kalmış, Ulua Kalesi'ni karaya bağlayan bir dalgakıran vardı." "Dalgakıranı yıktırdım."? " "Manzarayı bozuyordu" dedi. O sırada garson geldi, kafasının tepesindeki kaptan, cam bardaklarımıza tam isabet ettirerek fokurdayan kahveyi boşalttı. İhtiyar devam etti: "Bu yüzden burada oturuyorum, ulusal marşımızda da dediği gibi, yabancı bir düşman toprağımıza ayak basarak onu kirletmeye cüret ederse haber verebileyim diye Veracruz limanını gözlüyorum." Kapı Önündeki İhtiyar'ın sabit fikirli bir deli olduğunu düşünmeye başlamıştım. Temcit pilavı gibi, Meksika'nın tarihte uğradığı hakaretleri sayıklıyordu. "Ve gringolar, genç adam, gringolar gençlerimizin beyinlerini emdiler. Onlar da gringolar gibi giyiniyorlar, gringolar gibi dans ediyorlar, gringolar gibi düşünüyorlar, gringolar gibi olmaya özeniyorlar." Sol eliyle açık saçık bir hareket yaptı ve sağ eliyle de bastonunu kaldırdı. "Azize Anna'nın gringolara kaptırdığı kayıp bacağının anısına, onları zafer takının altından geçiriyorum! 184 7' de ayak bastılar karaya. Sonra bir daha 1913 'te... Bir dahaki ne zaman olacak acaba?" 83

80 Zihni anıları hatırlarken yerinden oynayan takma dişlerini yerleştirdi ve yeniden konuya döndü: "Bakın genç adam, düş kırıklığına uğramayasınız diye, size dilden dile söylenegelen birkaç özdeyiş daha söyleyeceğim..." Ardından son derece ciddi bir ifadeyle ve derin düşüncelere dalarak sıralamaya girişti, bir yandan da tatlı kaşığıyla kahvenin şekerini karıştırıyordu. "Politika, yüzünü buruşturmadan karakurbağa yutma sanatıdır." Gülmedi. Dişetlerine oturtmak için de protezini bastırmadı. "Meksika politikasında, kötürümler bile ip cambazıdır." Garsondan çörek istemek için yalancıktan gülmemi fırsat bildi. "Sarmısakla kızdırılmış zeytinyağıyla pişen fasulyeli sıcak ekmekler ve eritilmiş peynir. Sindirim için çok iyidir," dedi. "Ve işte gerçeğin ta kendisi: Başkanlık, lunaparklardaki inişli çıkışlı tren raylarına benzer. Tepeden aşağı bırakıldığında takınılan yüz ifadesi, ömür boyu silinmez yüzden." Çöreğinden sertçe bir ısırık aldı. "Bu yüzden hep aynı yüzle görürsünüz beni, Yönetim'e geçtiğimin ilk günündeki yüz ifademle..." Ardından, biraz uğursuz bir gülüşle sürdürdü sözlerini, Maria del Rosario: "Yayımlanmamış özdeyişlerimin bitmez tükenmez olduğunu kimse bilmez." Tek söz etmeden, sorar gibi nazikçe yüzüne baktım. Belli belirsiz bir şey söyledi, gırtlağından çan sesi benzeri bir ses çıktı, sanki ölüm çanının sesiydi. "Bir kez söyleyeceğim. Bana ne kurşun işler ne nez- 1 e. " 84

81 Bu denli kesinlikle söylenmiş bir özdeyişin üstüne sesimi çıkarmadım, ihtiyarın devam etmesini bekledim ve sizin yönergelerinize uymak dışında, güzel hanımefendiciğim, burada ne aradığımı sordum kendime: "Kapı Önündeki İhtiyar'la konuş. Sabırlı ol ve öğren. " "Biliyor musunuz, genç adam? Başkan olmadan önce acı çekmek ve öğrenmek gerekir. Önceden öğrenmezsen, Başkanlık yaparken ve ülken pahasına acı çeker ve öğrenirsin." İhtiyar eski başkana, beni Kartal Koltuğu' na taşımak konusundaki cesur vaadinizden söz etmiş miydiniz acaba Maria del Rosario Galvan -size sesleniyorum hanımefendi, bana şaşırmış numarası yapmayın- ve ben ders almak üzere mi burada bulunuyordum? Bunun doğru olduğunu kabul etsem bile, kuşkusuz ona bir şey söylemedim. Yalnızca şu belirlemeyi yapmaya cesaret edebildim: "Cardenas 36 yaşında Başkan oldu, Aleman 39'unda, Obreg6n 44'ünde, Salinas 40'ında..." "Ben yaştan söz etmiyorum, Bay Valdivia. Yaşla ilgili bir şey söylemedim, bu konu bendeniz için bir tabudur. Ben acı çekmekten ve acemilikten söz ediyordum. Deneyimden söz ediyordum. Adını andıklarınızın. tümü gençti ama deneyimliydi. Ya siz?" Başımı hayır anlamında salladım: "Kabul ediyorum, Sayın Başkan. Ben bir çömezim. Ama Paris'teki ENA'da öğrenemediklerimi, sizinle geçirdiğim bütün bir sabah boyunca öğreneceğim." Kafasının içinde duran parçaların karışmasından veya somunların gevşemesinden korkarmış gibi hafifçe başını salladı. "Güzel." Kahvesini yudumladı. "Bilirsiniz, bütün başkanlar görevini', bir sonrakinin başlaması gereken yer- 85

82 de bitirirler. Yani, kendisinin de başlamak zorunda kaldığı yerde. Anlatabiliyor muyum? Bir önceki, kendinden sonra gelenle söz söyleme gereği duymadan konuşur. Sözünü ettiğim deneyim bu işte." "Yalnız ötekinin yerine gelen, kendinden önce gelenin karşısında genellikle suskun ve soğuktur." Sivri esprimin hoşuna gideceğini düşündüm. Ama tam tersi, gözlerinin altındaki çukurlar biraz daha karardı... "Minnettarlık, Bay Valdivia, minnettarlık ve nankörlük. İlki, politikada az rastlanır bir akçedir. İkincisi, her gün rastlanan bozuk paradır." Ölçülü bir hareketle gözündeki çapağı temizledi. "PRl'den çıkan kaç başkanın kendinden öncekine sadık kaldığını bir düşünün. Her şey bir yana, PRI'nin başkanlık sisteminde, Kartal Koltuğu'na oturan, orada oturmuş olanın kararıyla oraya geliyordu. PRI'nin başkan adayı, Yağ Çekilen'e dönüşüyordu. Sistemin bozuk sonucu! Yeni patronun, zaman yitirmeden onu o göreve atayana bağlı olmadığını kanıtlaması gerekiyordu. Ne aykırı bir düşünce, daha doğrusu, ne düşünce aykırılığı, Bay Valdivia. Muhalefetin her zaman kazandığı bir Tek Parti sistemi, çünkü yeni Başkan, selefini pataklamak zorunda... " "Kuraldışına çıkanlar da vardı," dedim, Descartesçı bir tutumla. İhtiyar ekmek sepetinden üç parça ekmek aldı ve kalan sekiz parçayı sepette bıraktı. Daha fazla bir şey söylemesi gerekmedi, yalnız Tanrı'nın hikmetiyle örtünün üstüne görünmez bir tarih yazdı: "Ama artık Demokrasi'yle yönetiliyoruz," diye açıklamada bulundu zorlama bir iyimserlikle. "Ve sıradaki Başkan'ın kendinden sonrası için düşündüğü gözdeleri var, kimin ülkeye daha iyi hizmet 86

83 edeceğini, kimin kendisine daha sadık kalacağını, kimin halkına saygı gösterip, kimin göstermeyeceğini kafasında ölçüp biçiyor." "Ama şimdiki Başkan adayı sizin zamanınızdaki gibi patron olmayacak... " "Olmayacak ama seçimleri kim kazanırsa kazansın, görev süresi dolan eski başkan, ölümcül şekilde eski başkan olarak kalacak. Ve bütün eski başkanların dolaplarında iskeletler bulunur. Ölüme mahkum edilemeyecek düzenbaz erkek kardeşler, açgözlü aşıklar, utanılacak kız kardeşler, ahlaksız evlatlar, görüşmelerde cepheye sürülecek piyonlar, bir ömür dostlar, daha niceleri... Bir keşiş sofuluğuyla yakınlarının taşkınlıklarının bedelini ödemekten başka ne kalır ki eski başkanın elinde? Benim için ne dedikleri ortada. Mum harcamayayım diye erken yatmalıymışım." "Her şeyi biliyorsunuz," dedim en içten gülüşümle. Cevap vermedi. "Acı çekmek ve öğrenmek... " İçini çekti ve yeniden liman girişini gözleyen kaleye, San Juan de Ulua'nın sisli kütlesine dikti gözlerini düşlere dalarak. Gözüm ve kulağım Kapı Önündeki İhtiyar'da, geçmişe sıkışıp kalmış, diğerlerinden ayrı duran bir mimari yapıyı andıran, yerinden kımıldatılması imkansız beklenmedik olaylara gebe, Ulua adındaki bu grimtrak kütleye hiç dikkatle bakmadığımı fark ettim. "Hapishane olan kaleyi görüyor musunuz? Ulusunu küçük düşürdüğü için cezasını çekmek üzere oraya tıkılması gereken politikacıların sayısını düşünebiliyor musunuz?" "Siz öyle diyorsanız, efendim... " Omuzlarını silkti, hafif bir çıtırdama sesi geldi. "Meksika politikasında iki altın kural vardır. Bir tanesi iyi kuraldır: yeniden seçilmeme kuralı. Öteki katı 87

84 bir kuraldır: sürgün. Ama ikisinin de nedeni aynıdır; her suçlu sabıkalıdır, genç dostum." Gözaltı çukurlarının derinliklerinden baktı yüzüme. "Biliyor musunuz? Başkan'ın yalnız güçsüzlere hükmedebildiğine inanmak yanlıştır. En gerekli ama aynı zamanda en zor olan, güçlülere hükmetmektir. Size bir ölçü vereceğim, arzu ederseniz, bu ölçüyü kamu hizmetine istekli olanlara da verirsiniz. Kural şu: Kabinenin bir parçası olmak isteyen, önce bir litre sirkeyi burnundan içeri akıtmak zorundadır. Emin olun, Başkanlığa hazırlanmanın en iyi yolu budur... " La Parroquia'nın garsonu, dumanı tüten devasa kahve kabıyla yaklaştı. İhtiyar özür diledi. Bana üçüncü fincanı teklif etmemişti. Bardağı önüme itti. Harika garson, La Parroquia'da kahvaltı eden herkesin bildiği o sıradışı ayini gerçekleştirdi. Garson kahve kabını kafasının üstüne yerleştirir. Kabı eğer ve hoş kokulu sıvının (böyle denir mi?) bardağın tam içine akmasını sağlar. Sihirbazlık gösterisi gibi - hatta gibisi fazla. Ne yazık ki tam o anda eski Başkan'a soru sormuş bulundum: "Ya siz, Sayın Başkan, Lorenzo Teran'dan sonrası için başa geçmesini istediğiniz birisi var mı?" İhtiyar sessizliğini korudu, iyi bir gece geçirmek üzere meydandaki defnelerin üstüne tüneyen kargaları izledi. Kuş sürüsü, gece sığınacak bir kovuk arıyordu ve şansıma öyle gürültü yapıyorlardı ki, İhtiyar'ın kulağı bende olsa da, gürültü söylediklerimi perdeledi. Şunu kesinlikle söyleyebilirim, hanımefendi: Eski başkanınki kadar keskin bir kulağa rastlamadım. Ondan iyilik isteyenler de salak gibi çalışma odasının en uzak köşesine götürüp şöyle derlermiş: "Derinlerde pek iyi bir insanmışsınız... " Kapı Önündeki İhtiyar iyi insan mıdır, kötü mü, bilemem. Bildiğim bir şey varsa, o da kurnaz bir ihtiyar 88

85 olduğu, her şeyi bildiği, kendini açık etmediği. Beni duydu mu, duymadı mı, yoksa garsonun duymasını mı istemedi? İşin aslı, hayranlık duyduğum zalim sevgilim, ihtiyar, alacakaranlıkta uçan kuşların telaşlı (kederli mi demeliydim?) çığlıklarıyla kesilen o sessiz dakikaları, bana bir ders vermek için kullandı: Meksika politikasında tek söz etmeden her şey nasıl söylenir? Bir aynanın önüne geçip, eski başkanın el ve yüz hareketlerinin her birini tek tek yinelemenizi rica edeceğim. Bir parmağını kulakmemesine götürdü ve ovaladı. Dinlemeyi bilmek gerek. Sonra ellerini gözlerinin üstüne götürerek gözlerini kapattı. Seni gördüm mü, hatırlamıyorum. Ardından işaretparmağıyla bir gözünün alt kapağını aşağıya doğru çekti ve gözünü kocaman açtı. Gözünü aç. Dikkat. Tetikte ol. Sonra, kuşkuculuğunu gösterircesine kaşını kaldırdı. Bu adamın seni kandırmasına izin verme. Aynı sırada tek eliyle uçar gibi yaptı. Bu adama dikkat et. Büyük Perhiz'den de uzun. Bir dalavere çeviriyor. Son olarak işaretparmağını burun deliğine götürdü. Kandırılmaya izin verme. Kokla. Şimdi de sevgilim, burunla ilgili simgeleri izleyen, hızlıca geçtiği işaretleri sıralayacağım. El, kalbin üstünde. Elleri titretmek, karşılaştırması mümkün olmayan konuları birbirinden ayırma işareti. El, pantolon fermuarının üstünde, namussuz işareti. Başparmak, Caesar'ın Circus Maximus'da yaptığı gibi havaya kalkmış, hayatta kalma izni veriyor, hemen ardından da aşağıya bakıyor, ölüm emri veriyor. İşaretparmağı boğazı çakı gibi kesiyor. İş retparmağı ve başparmak, başarı işareti olarak kusursuz bir "O" oluşturmak üzere birleşiyor. Dudak büzme, zafer hayallerine kuşku düşürmek için kullanılıyor. 89

86 Gözler kuşku işareti olarak kısılmış, "sen ne sanmıştın?" Omuzlar, kadere boyun eğer gibi kalkmış, "ona ne olacak?" Eller kaçınılmaz şekilde, "hiç yolu yok" dercesine açılmış. Sonra ünlü işaretparmağını, bir uğursuzluk geleceği uyarısında bulunur gibi kaldırdı. Son olarak da aynı parmağını, görünmez bir fermuar gibi dudaklarının üstünden geçirdi. Tek söz yok. Şişşş! Sessizlik altındır. El ve yüz hareketlerinin egemenliğiyle ilgili işaretlerden sonra, hayranlık ve arzu duyduğum hanımefendim benim, tek yapabildiğim, Kapı Önündeki İhtiyar' a verdiği öğütler, ayırdığı zaman ve gösterdiği ilgi ve nezaket için teşekkür etmek oldu. Tarafsızlık maskesiyle baktı yüzüme. Rolünü oynayan bir oyuncuyu görmemi istiyordu kendisinde. Kendi yetki alanı dahilinde iyi yürekli Saygıdeğer İhtiyar. Meksikalı Bilge Cincinato. Beni eğitiyordu: Çocuk: ahmağı oyna. Budala gibi görünmeyi bilmek gerekir. Tiyatro sanatçısı Pacheco'yu tanı. Salt el ve yüz hareketleri. Tek söz yok. Doiaylı anlatım ustası. Söze dökülmeyeni anlatma hokkabazı. İncelikli söz söylemenin kralı. Teşekkürlerimi sunarak izin istedim, İhtiyar başını eğiyordu, omzunda bir papağan duruyordu, garson ona domino fişleriyle dolu kutuyu veriyordu. Güneş, tehlikeyi haber verir gibi batıyordu, kargalar saklandıkları yerden bağırıyordu, gün boyunca puslu görünen San Juan de Ulua kale-hapishanesi, gece inerken masalvari ışıltılara bürünüyordu. Not: Olayların önemini anlamadığım sürece senli benli konuşma hakkımı elimden aldınız. Sanki yeni Platon Akademisi o başıboş limanın meydanında kurulmuş, siz de beni bir çocuk gibi Kapı Önündeki İhtiyar'dan ders almaya yolladınız. Gücendiğimi sanmayın. Başka hiçbir şey kışkırtamaz beni. Peki. NV. 90

87 14 Dulce de la Garza'dan Maria del Rosario Galvan' a Hanımefendi: Size yazmaya cesaret edebildiysem, sizinle bağlantı kurmamın başka bir yolu olmadığı içindir. Siz sizsiniz. Bütün ülke sizi tanıyor. Sizden daha fazla etki sahibi bir kadın yok (bilmem doğru mu söylüyorum, yoksa daha etkili bir kadın mı demeliydim?). Sizin önünüzde bütün kapılar açılıyor. Gücü elinde tutanların kulağı sizde. Ama güçsüzlere kapalı kapılarınız. Ve ben önemsiz bir kadınım. Ben de sizin gibi güçlü olabilirdim. Adımın da açıkça ifade ettiği gibi olabilirdim ama olmadım. Bu nedenle yazıyorum size, kabul ediyorum bunu çünkü siz güçlüsünüz, ben değilim. Ama size bir kadın olarak da yazıyorum hanımefendi. Benim erkeğime ne oldu, hanımefendi? Bana bir yanıt verebilir misiniz? Sevgilimin Veracruz'daki mezarında kim gömülü? Neden iki mezarı var erkeğimin? İki mezar birbirinin üstünde. Birinde balmumundan yapılmış, sıcaktan eriyen bir kukla mı var yoksa, öteki de boş herhalde? Hanımefendi, eğer hayatınızda bir kez olsun bir erkeği sevdiyseniz, ve eminim sevmişsinizdir, bana birazcık merhamet edin. Hayatınızda en çok sevdiğiniz erkeğin hatırına, beni düşünün, yalnızlığıma acıyın, acıma merhamet edin ve söyleyin bana, sevdiğim adamın bedeni nerede? Çiçekleri nereye götüreyim, nerede diz çökeyim, nerede dua ede- 91

88 yim, nerede düşüneyim onu, nerede söyleyeyim onu ne kadar çok özlediğimi, eksikliğini ne kadar hissettiğimi. Bana yardım edebilir misiniz? Çok şey mi istiyorum? Haddinden fazla mı istiyorum? Olanaksızı mı istiyorum? 92

89 15 Eski Başkan Cesar Le6n'dan Başkan Lorenzo Tenin' a "Başkanlık sonrası" dönemimi (böyle tanımlayalım isterseniz) izleyen bütün o yıllar boyunca ülkede kalmama getirilen sessiz yasağı kaldırarak gösterdiğiz dostluğa ve güveninize teşekkür etmek isterim, Sayın Başkan. Yürekliliğiniz ve iyiliğiniz, olsa olsa kendinize olan güveninizin kanıtıdır. Sizden bir şey almaya gelmedim, Sayın Başkan. Ümit ederim sizden önce bu görevi yürütmüş olanlar da böyle düşünmüş olsun. Sürgün ne denli yaldızlı olursa olsun, acıdır. Vatanı yüreğimizde, kanımızda, aklımızda taşırız. Bir de ayaklarımızda. Meksika toprağına yeniden ayak basmak, Sayın Başkan, bana verdiğiniz bir armağandır ve karşılığını ancak minnettarlığımla ve sadakatimle ödeyebilirim. Bu bağlamda, sadakatimin kanıtının sessiz kalmam olduğu sonucuna vardım. Sizi şerefli bir insan yapan düşünce zenginliğinizle, sadakatimin bir parçası olarak tavsiyelerimi istemişsiniz. Benim gibi, sırf sabah olsun, uyansın diye, gün gelip bütün dünyanın dalkavukluğuyla kuşatılan, sonra kara bir günde, iktidarı bıraktığında, acıyla bütün dostlarının nereye gittiğini soran bir adam, bir başkan eskisi için bunun ne anlama geldiğini anlayabiliyor musunuz? Bir an geldi, Gracchus'un başına gelen korkunç ola- 93

90 yı yaşadım. Soylu Romalı, askerlerin onu serbest bırakmaya geldiğini düşünerek ku*msala doğru koşmuş ama gelenlerin gerçekte celladı olduğunu anlamış. Giyim kuşamda en hızlı değiştirdiğin şey ceketindir. Daha birkaç dakika önce dostun olan, yarım saat geçmeden düşmanın oluverir... Madem açık yüreklilikle düşüncelerimi söylememi istediniz, Sayın Başkan, işte size tavsiyem: Seçimleri kazanmış olsanız bile, sonunda gücün elinizden gideceğini, siz siz olun, unutmayın. Bunu ben söylüyorum. Kendinizi hazırlayın. Başkan olmanın zaferi, kaçınılmaz olarak eski başkan olmanın yenilgisiyle sonuçlanır. Kendinizi hazırlayın. Eski başkan olmak için, Başkan olmak için gerekenden daha çok düş gücü gerekir. Çünkü kaçınılmaz bir şekilde arkanızda bir problem bırakırsınız: kendinizi. Meksika'nın sorunları yüzyıllar öncesinden gelir. Bugüne dek onları çözebilen çıkmamıştır. Ama iktidarın haksız şekilde sahip olduğu ama daha çok terk ettiği halk, her zaman ülkenin sorunlarından sorumlu tutulur. Benim bahtsızlığım bu oldu. Aslında suçlu olan insanın kendisi değil, üstlenilen görev. İlk günden itibaren sorumlulukları paylaştırmak ne kadar da rahatlık sağlardı. Ama böyle olmuyor işte. Olamıyor. Bir Başkan, Kartal Koltuğu'na oturduğu andan itibaren, Meksika'da tek bir sesin hakim olduğunu göstermek zorunda, kendi sesinin. Aztek imparatoru Tlatoani'ye, Büyük Sesli İmparator denirdi. Oturduğumuz koltuğun, Kartal Koltuğu'nun gereği bu: Büyük Ses'in sahibi olmak. Eşi, benzeri olmayan sesin. Kuşkusuz yeterli olmayan (veya sadakatsiz) bir devlet bakanına görevden el çektirme yetkisine sahibiz. Ama sonuçta, bütün sorumluluklar Başkan'ın omzuna yükle- 94

91 niyor. Kimi zaman şampanya ikram ediyorlar bize. Ama hemen hemen her zaman acı yudumlar oluyor bu kadehlerde. İktidardaki son günlerimizde yaptığımız yanlışlarla değil de, altı yıl öncesinde bizden beklenen erdemlerle bizi yargılasınlar istiyoruz. Ama üzülerek söylüyorum, pek az kez oluyor bu. Üstelik niyetler değil, yalnız sonuçlar hesaba katılıyor. Artık yeni bir demokratik sistemin hızıyla şekillenen başkanlığın devamı konusunu size anlatma görevini bana verdiğinize göre (biz PRI' ciler, yarıştan önce son ana dek atları ahırda tutmayı başarırdık ama o zamanlar hipodrom başkaydı, jokeyler de fazlasıyla besiliydi), size şunu hatırlatmam yerinde olur: o zamanlarda, aday bir kez belirlendikten sonra -yalnız üstüne basarak söylüyorum, olabildiğince geç yapılırdı bu belirleme-, görevdeki Başkan artık potansiyel olarak eski başkan sayılırdı. Değişmeyen şey, başkanlığın devamı sürecinin, Kartal Koltuğu'nda oturanın aklında her şeyin önünde yer tuttuğu. Bizler, PRI'den miras kalan Cumhuriyet'i devralacak olası adaylar arasında, halkın kimi daha çok desteklediğini, işçi ve köylü kesiminin kime daha çok yakınlık duyduğunu ve anketlerde kimin önde gittiğini göz önüne alırdık. Ah, Sayın Başkan, gerçeği mi söylüyorum size, katıksız gerçeği? Halkın düşünceleri koca, katıksız bir hiç. İşin aslı, Ali'nin veya Veli'nin halk seviyor diye başkanlık koltuğuna oturabileceğini düşünmek, olsa olsa görevdeki Başkan'ın aleyhine işler. İnsan yeni Başkan'ın, halk oyuna mecbur kalmadan, önceki başkana karşı taşıdığı tüm yükümlerinden kaçınacağından kuşku duyuyor. Görevdeki başkan sonuç olarak Ali'yi veya Veli'yi istiyor, onu seçiyor; çünkü yalnızca kendisinin desteğine sahip olduğunu, bütün anketlerde sıraya girdiğini, kendisinden sonra göreve geleceğini ve her şeyi ona borçlu olacağını 95

92 düşünüyor. Sonunda da kendisine sadık kalacağını sanıyor. Ah, Sayın Başkan. Büyük hata, çok büyük. Size en çok borcu olanı seçerseniz, size bağlı olmadığını kanıtlamak için ihanet edeceğinden kuşkunuz olmasın. Sözün özü; size en çok borcu olan, bağımsız olduğunu göstermeye zorunlu hissedecek kendini. Başka bir deyişle sadık olmadığını. Politik yamyamlık dünyanın her yerinde var ama bir tek Meksika' da halkın cesedi iki yüz çeşit acı biberle çeşnilendiriliyor: Bir tutamdan, büyük ve lezzetli köylü dolmasına dek, hepsi jalapeno biberiyle, karabiberle ve tatlı kırmızı biberle tatlandırılıyor. Yeni Başkan, etrafındakilerin sevgisini kazanmak için, kendinden öncekini öldürmek yoluna gidiyor. Kendinizi hazırlayın, Sayın Başkan. Dikkatli olun. Bakın bakalım, anlı şanlı zamanlarınızda yanınızda olanlar, gözden düştüğünüzde de yanınızdalar mı? Gözden düşünce ölçülür sadakat, ancak o zaman. Bizim elimize geçen fırsat veya elimizde kalan güç ise, "en iyi eski başkan" olmanın en zor kısmıdır: tek bir şikayetin bile gözümüzden kaçmasına izin vermemek, ailemizi, etrafımızdakileri yaralayanları göz ardı etmek, bütün hakaretleri unutmak, Devlet'in yeni başkanına sadık kalmak. Dikkatinizi çekerim: İşin en zor kısmı budur. İnsanoğlu öfkeye, nefrete, alınganlığa, dalavereye, kan davası gütmeye eğilimlidir. Montecristo Kontu'nu oynamak için dayanılmaz bir istek duyarız. Büyük hata. İntikam arzusuna bir de sürgün acısı eklenirse, ki hukuken sürgüne gitmek zorunda olmasanız da, gerçekte zorundasınızdır, işte o zaman gerçeklik kavramınızı yitirirsiniz, gerçekte var olmayan bir ülke yaratırsınız, her şeyin kartalın tahtından indiğinizde bıraktığınız gibi sürdüğüne inanırsınız. Sayın Başkan, size en önemli tavsiyem, baskıya uğradığınızı hissetseniz bile, hiçbir şey olmamış gibi dav- 96

93 ranmanızdır. Son derece açık şekilde görülen bağlılığınız ve doğruluğunuz, en ince ve zarif intikamınız olsun. Emin olun, ben her şeyi unutmak için neredeyse imkansızı gerçekleştirdim ve neredeyse -evet neredeyse- ba ardım. Sürgünü İsviçre'de yaşadım ve bolca eski tarih okudum çünkü icraatı yürütmek için Plutarkhos, Suetonius, Tacitus'un anlattıklarından daha kalıcı ders yoktur. Konuyla ilgili olarak şunu anlatırlar, Sayın Başkan: soylu Sabinus, Caesar'a hainlik ettiği kuşkusuyla öldürülünce, köpeği cesedin başından ayrılmamış ve ağzına yiyecek taşımış. Sonunda Sabinus'un cesedi Tiber Nehri'ne atılmış. Köpek de onunla birlikte atılmış ama Sabinus'un cesedini suyun yüzünde tutmuş. "Köpeği öldürün!"emrini vermiş o zaman muhafız. Sadakatin sınırları nerelere uzanabiliyor, Sayın Başkan. Benim sadakatime güvenin. 97

94 16 Nicolas Valdivia'dan Maria del Rosario Galvan' a Tacito de la Canal, kuşkulandığınız gibi düzenbaz bir alçaksa, hanımefendi, şu ana dek üstlerine aşırı saygılı, altındakilere de zalimce davranması dışında kanıta ulaşamadım. Başkanlık sekreteri, örnek bir atçakgönüllülük görüntüsü sergilemeye gayret ediyor. Bildiğiniz gibi, Colonia Cuauhtemoc'da, merdiven boşluğu kedi çişi kokan, mobilyası Lerdo Chiquito'dan, tarihi geçmiş dergiler yığılı, iki odalı ve mutfaklı bir dairede yaşıyor. Yani, güç için güç sahibi olmaktan başkaca lüksü olmayan bir keşiş. Evet. Sonunda bir kanıt elde edebildim, gerçi son noktayı koyabilecek bir kanıt değil ama bize daha büyük gizlerin yolunu açabilir. Biliyor musunuz, sevgili hanımım Maria del Rosario? Büyükannelerimizin zamanından kalma öykü kitaplarındaki gibi. Bir sayfada evin içinin resimleri vardır, hayal meyal arka sayfadaki bahçeyi gösterir, üçüncü sayfada o bahçenin koruluğa açılan bir çiti vardır, koruluk da deniz kıyısına doğru iner, deniz kıyısında bizi perili adaya götürmek üzere bekleyen bir kayık vardır. Vesaire. Sonu olmayan öykü, öyle değil mi? Doris, Versace modeline dönüşünce ve gereken dersi aldığı sözünü verince, artık zarif, şık ve modern, ruhsal 98

95 karmaşadan uzak bir kadın olarak Tacito'yu şimdi daha yakın bir ilişki içinde olabileceklerine inandırdı. Tacito, Satir'le1 uyaklı ya, tanrı Pan'ın planı işlemeye başladı ve gereken dersi almış olan ve çiçek gibi açılmak için yalnızca uğursuz anasından kurtulmaya ihtiyacı olan Doris, ufak ufak Tacito'yla oynamaya başladı. Onu başından savdı, kendini önce yemeğe, ardından barlara davet ettirdi, Gran Leôn'da taban dansı yapmaya zorladı ama onunla hiçbir zaman otellere, motellere gitmedi. Tacito gün geçtikçe ateşleniyordu. Bütün ofis çalışanları da bunun farkındaydı. Doris en sonunda Rio Guadiana Caddesi'ndeki daireye gitmeye razı oldu. İçeri girdi, burnunu kapadı ve Bette Davis'in, ona öğretmiş olduğum bir cümlesini söyledi. "Ne mezbele! What a dump! Dükkan bozuntusu! Rezil bir baraka! Boktan bir gecekondu!" Doris kahkadan kırılarak Tacito'nun gururunun nasıl incindiğini, hemen oracıkta onu elinden tutup, cebinden bir anahtar destesi çıkararak küçük mutfağa götürdüğünü, asma kilidi ve kapıyı açtığını ve inanılmaz bir lüksü gözler önüne serdiğini anlattı. Tıpkı büyükannelerimizin eski öykülerindeki gibi, Doris'in karşısına lüks bir çekme kat, çiçek açmış saksılarla dolu bir teras, oval bir yüzme havuzu ve güneşlenmek için yerleştirilmiş şezlonglar çıkmış. Terasın arka tarafında inanılmaz genişlikte bir salon, lüks mobilya, tablo koleksiyonu -Doris'in tarifinden anladığım kadarıyla çoğu sahte Rubens tablolarıymış- küçük İran halıları, tüy gibi yumuşak ve kabarık sedirler, camdan gereksiz süs eşyaları ve yatak odasına açılan bir kapı varmış. Dersini iyice çalışmış olan Doris, şaşırmış ve büyü- 1. Yarısı insan, yarısı keçi, şehvetli bir yarı tanrı. (Ç.N.) 99

96 lenmiş gibi davranmış, Tacito gururlanmış ve bizim iğrenç İcra Kurulu Başkanı davranış kurallarını bir tarafa bırakarak daha ateşli imalarda bulununca Doris akşam yapılacak bir düğün törenine hazırlık yapacakmış gibi kırıta kırıta banyoya geçmiş ve çantasından cep telefonunu çıkarmış. Ondan sonra beni aradı. Ben Rio Guadiana'daki evin yerini biliyordum. Beş dakika sonra, öfkeli aşık rolü yaparak nutku tutulan Tacito'nun yatak odasına daldım. Çıplaktı, zalim doğanın gülünç bir bağışı olan kel kafasıyla, söyleyemeyeceğim bir yerlerini kaplayan kıllarının yanı sıra halı gibi kıllı göğsüyle ve bacaklarıyla çırılçıplak bastığım adam, odanın içinde dersine iyice hazırlanmış olan Doris'i taciz ediyordu. Doris tamamen giyimliydi ve bağırıyordu: "Yapamam! Annem ne der!" Ona sarıldığımı söylememe gerek yok, sonra anadan doğma Başkanlık sekreterinden uzaklaştırdım, adama hakaret ettim, Doris'in sevgilim olduğunu ve onun Pigmalion'u olduğumu söyledim (ki bu doğruydu hanımefendi ama ilk söylediğim değil tabii ki) ve kahkahalarımızı tutmaya çalışarak ve Tacito'yu anadan doğma bırakarak odadan çıktık. Güldürü eğlenceliydi. Ama bu hiçbir şeyi kanıtlamaz benim kibar sevgilim, olsa olsa Tacito'nun gülünç bir azgın yarı tanrı ve kelliğinin de, ikinci derecede olsa da, erkekliğinin simgesi olduğunu gösterir. Yine de, sahte alçakgönüllülüğünün kanıtı elinizde işte. Bakalım bir dahaki sefere daha şanslı olabilecek miyim! 100

97 17 General Cicero Arruza'dan General Mondrag6n von Bertrab' a Bakın generalim, dostum ve hatta üstüm (sayın Başkan'ın üstünde değilsiniz tabii, o, Silahlı Kuvvetlerimizin doğuştan şefidir), bakın, ölü fare kokusu alıyorum ve bir işler döndüğünden kuşkulanıyorum. Zaman zaman polis gücüne başvurmaktan başka çare olmadığını siz de ben de anlıyoruz. Ordunun San Luis Potosi'de, Japonların karşısında samuray hayatı yaşayan grevcilere müdahalesi, bu ülkede yabancı yatırıma saygı duyulduğunun adamakıllı anlaşılmasını sağladı, burada düşük maaşlar ödendiği için greve gitmeseler, Meksika adına da ayağa kalkacakları falan yoktu, biz de elimiz boş havaya bakacaktık. Sizi, temiz ve hızlı bir operasyqn oluşundan dolayı kutlarım generalim. Sonuç olarak bu türden ulusal güç gösterilerinin hep sizi ilgilendiriyor olması da iyi bir şey. Bilirsiniz generalim, Meksika'da, açık hesaplarla koyu çikolata arasında hep bir fark olagelmiştir, gerçi biz Meksikalılar kimi zaman sulandırılmış çikolata ve bulanık hesaplarla yaparız kahvaltımızı. Ya da, tarihsel açıdan söyleyeyim, bize taktıkları boynuzlarla yaparız. Bilirsiniz generalim, sizin gibi yüksekokulda eğitim görmüş subaylarla, benim gibi en alttan yükselerek gelenler arasında hep bir fark olmuştur. Ne bu tarafı küçümseyelim, ne öbür tarafı. Görüyorsunuz ya, generalim Felipe An- 101

98 geles, Fransız Akademisi Saint-Cyr'den mezun olmuştu ve 1914'te, Federal Ordu'daki okul arkadaşlarına karşı girdiği savaşı kazandı. Ama, generalim Pancho Villa, bir çiftlik kaçkınıydı, kız kardeşinin tecavüzcüsünü öldürmüştü, tam gaz bir hayduttu, at hırsızıydı, yani ne ararsanız vardı, şanslı bir gününde, bul karayı al parayı derken, karayı buldu, seksen bin adamdan oluşan bir köy ordusu kurdu, adamların hemen tümü köylülerden oluşuyordu ama sonraları kuzeyli rençperler, tüccar takımı, hatta yazar çizerler, akıl fikir sahibi insanlar da katıldı. Villa, Angeles'in yaptığını yaptı, tek farkla, Pancho, Fransız Akademisi' ne filan gitmemişti, okuma yazma da bilmezdi.ama o da Federal Ordu'nun anasını belledi. Şunu söylemeye çalışıyorum generalim, ne ben size haset edeyim, ne de siz beni hor görün, tamam mıyız? Biz, nasıl denir, birbirimizi tamamlıyoruz, tıpkı tekila içmek için gereken limon ve tuz gibi, öyle değil mi? Siz büyük ulusal çatışmaları kazanıyorsunuz, ben de küçük yöresel çarpışmaları. Siz, San Luis Potosi'deki motorlu taşıt işçilerinin grevlerini bitiriyorsunuz. Ama bana gelince, Ciudad Universitaria'daki o orospu çocuğu veletlere tekme tokat girmeme bile izin vermiyorlar. Neymiş? Özerklik bozulamazmış. Peki laboratuvarları yerle bir eden, Rektör'ün koltuğuna işeyen bu vahşiler çoktan bozmadılar mı özerkliği? Güvenliğin olmadığı, adam kaçırmaların ekspres hale geldiği, gaspın, hırsızlığın, cinayetin kol gezdiği bir kentte, işim başımdan aşkın, diyeceksiniz bana generalim... Ama siz sorunun farkındasınız. Geliyorum, polis gücünü temizlemeye karar veriyorum. Rüşvete batmış bin, iki bin polisi teşkilattan atıyorum. Ne elde ediyoru rrı?. Suçluların sayısı binlerle, iki binlerle artarak çoğalıyot. Işten el çektirilen polisler anında adam kaçırma, uyuşturucu veya soygun çetelerine katılıyor. Aman ne güzel! Yerlerine iki bin genç, temiz, idealist delikanlı 102

Daha göster

CARLOS FUENTES KARTAL -.; KOLTUGU - PDF Free Download (2024)

References

Top Articles
Latest Posts
Article information

Author: Melvina Ondricka

Last Updated:

Views: 6495

Rating: 4.8 / 5 (48 voted)

Reviews: 87% of readers found this page helpful

Author information

Name: Melvina Ondricka

Birthday: 2000-12-23

Address: Suite 382 139 Shaniqua Locks, Paulaborough, UT 90498

Phone: +636383657021

Job: Dynamic Government Specialist

Hobby: Kite flying, Watching movies, Knitting, Model building, Reading, Wood carving, Paintball

Introduction: My name is Melvina Ondricka, I am a helpful, fancy, friendly, innocent, outstanding, courageous, thoughtful person who loves writing and wants to share my knowledge and understanding with you.